Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Soru - Yorum köşesinin okurları arasında "bre adam, bunca sıkıntıdan sonra biraz rahatlamayı bile neden fazla görüyorsun bize" diyerek öfkelenenler olursa hiç şaşmam. Millet tam "indirimli satışlar patladı, ekonomi canlandı, kriz bitti" diye şenlik yapmaya hazırlanırken bunu sorgulamaya kalkışmanın alemi var mı?
"Geçici rahatlamaların, avunmaların bir anlamı yok mu?" sorusunu kendime de soruyorum aslında. Var belki de. Ancak hemen ardından şu soruyu da sormadan edemiyorum: Biz bu krizlere, bu çıkmazlara hep bu tür avunmalarla gelmedik mi? Sorunlarımızı göz ardı ederek, sancılı çözümleri erteleyerek, "işler iyi gidiyor" diye kendimizi avutarak sürüklenmedik mi bu çıkmazlara?
Yoğun ilgi gördüğü anlaşılan indirimli satışların alım gücü düşen insanımıza bir fırsat yaratmak, piyasalara bir hareket getirmek, moral vermek ve nakit akışı yaratmak açısından yararları olabilir. Ancak ünlü bir mağazamızın sahibinin indirimli satış furyası sırasında fark ettiği gibi, gelecekteki talebi öne çeken bu indirimli satışlar firmanın kar marjını alıp götürüyorsa ve bu arada firmanın maliyetleri de artmaya devam ediyorsa, bu bir yıkım da olabilir o firma için.
ABD’de durgunluk ortamında sıfır faizle taksitli satışa yönelen otomobil firmaları ekim ayında satışlarını % 25 artırarak bir rekor kırdılar, sonra zarar ettiklerini fark edip eleman çıkartmaya başladılar.
Canım orası Amerika, burası Türkiye, biz işimize bakalım.

ABD’nin telkiniyle Türkiye’yi desteklemeye devam eden IMF’nin ek kaynak vaadine, iç piyasada kısmi bir hareketlenmenin başlamasına ya da futbol milli takımımızın Dünya Kupası vizesi almasına bakıp, "tamam kötü günleri atlattık, kriz bitti, tutmayın bizi" havasına girenlerin hevesini kaçırmak istemem ama böyle bir iyimserliğe kapılmak için çok erken olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Türkiye’nin ekonomideki derin ve kapsamlı krizi aşıp aşmadığının tartışıldığı ortamda asıl sorulması gereken soru 2002 yılının yeni krizlere yol açmadan atlatılıp atlatılamayacağı sorusu bence. 2001 yılını yakın tarihinin en derin ekonomik krizini yaşayarak geçiren Türkiye’nin 2002 yılında ekonomi dışındaki alanlarda krizlerle karşılaşması da göz ardı edilmemesi gereken bir olasılık.

Ekonomi dışı sorunlar
Ekonomide yaşanabilecek olan yeni sorunları, bu bağlamda gündeme gelebilecek toplumsal tepkileri ve iç siyasetteki olası çalkantıları bir an için göz ardı etsek bile, 2002 yılının gündeminde yer alabilecek, krize dönüşme potansiyeli taşıyan başka sorunlar da var. Bunlar arasında Kıbrıs sorunu ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler ve ABD’nin bölgemizdeki yeni girişimleriyle gündeme gelebilecek dış politika ve savunma sorunları öne çıkıyor. Bu arada 1974’teki Kıbrıs çıkarması sonrasında yaşadığımız dışlanma sürecini anımsayanlar, Türkiye’nin 2002’de kendini yeni ikilemlerle karşı karşıya bulması olasılığını göz ardı edemiyorlar. Ekonomimizin kaderinin tamamen ABD’ye ve IMF’ye bağlanmış olması bu kaygıları daha da artırıyor.

The Economist’in uyarısı
İngiltere’de yayımlanan haftalık The Economist dergisinin "The World in 2002" başlığıyla yayımladığı yıllıkta yer alan Türkiye değerlendirmesi de, ekonomideki sorunların yanı sıra, bu tür olasılıklara dikkat çekiyor.
Öncelikle ekonomideki durumu ele alan değerlendirmenin ilk cümlesi, son haftalarda Türkiye’de kimi çevrelerde gözlenen iyimserliğin ardında yatan mantığı açıklıyor: "2. Dünya Savaşı sonrasının en derin mali krizini yaşayan Türkiye’de bundan daha kötüsünün yaşanamayacağına ve bu nedenle iyileşmenin başlayacağına inanma eğilimine kapılabilir insan." Ancak bu cümlenin hemen ardından, "Türkiye’nin işlerinin kötüye gidebileceğini düşündüren çeşitli olasılıkların da bulunduğuna" dikkat çekiyor The Economist.
"Düşüp kalkmaya alışık olan Türkiye ekonomisinin 2002’de ayağa kalkma çabası içinde olacağını" belirten The Economist’e göre Avrupa’daki ekonomik yavaşlamanın sürmesi Türkiye’nin işini zorlaştıracak ve Türkiye ekonomisi 2002’de ancak % 2 büyüyebilecek. Türkiye’nin gelecek yıl gündemine almayı düşündüğü "enflasyon hedeflemesi" uygulamasının başarısına da kuşkuyla bakan The Economist’e göre 2002’de enflasyon % 53 olacak ve yabancı yatırımcıları caydıran borç yönetimi sorunu da tamamen aşılmış olmayacak.
Ekonomideki sorunların yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Abdullah Öcalan hakkında vereceği kararın ve Kıbrıs sorununun Türkiye ile AB arasında geniş çaplı bir diplomatik çatışmaya yol açabileceğini belirten The Economist, "2002 yılında Türkiye yalnızca Batılı finans yetkilileri ve bankacılar için değil, Batılı politikacılar için de bir kaygı kaynağı olabilir" diyor.

Kesici’nin kaygısı
Siyasette yeni arayışlar içinde olduğu söylenen, eski DPT Müsteşarı İlhan Kesici’nin Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamalarda dile getirdiği görüşler de benim kaygılarımı destekler nitelikte. "Ekonomide kriz beklemiyorum, düzelme de beklemiyorum. Düzelme olmadığı için de halk önümüzdeki aylarda krizi daha fazla, daha derinden hissedecek" derken önemli bir saptama yapan Kesici, öte yandan "yeni bir dünyanın kurulmakta olduğunu" belirterek şöyle diyor: "Dış politika bir süre sonra halkımızı daha çok ilgilendirecek, Kıbrıs ve Ege başta olmak üzere dış politikadaki gündem maddelerini daha çok konuşacağız." (Cumhuriyet, 24.11.01)
İlhan Kesici’nin de vurguladığı gibi, yeni bir dünyanın kurulmakta olduğu bir dönemde, ekonomisini ancak ABD’nin desteğiyle ayakta tutabilen Türkiye, ayakta durmakta zorlanan bir başbakanla ve çelişkileri su yüzüne çıkmış bir hükümetle 2002 yılına giriyor. Ekonomide ve dış politikada bir ulusal stratejisi olmadan, günlük gelişmelere günlük tepkiler vererek durumu idare etmeye çalışıyor sanki. Bu koşullarda 2002 yılını krizsiz atlatırsak büyük başarı olur diye düşünüyorum.

ABD ekonomisinin resesyona girdiğinin bu hafta resmen açıklanması beklenirken Almanya’nın resesyona girdiği geçen hafta kesinlik kazandı. Bir ekonominin üst üste iki çeyrekte küçülme yaşaması resesyona girme kıstası olarak kabul ediliyor ve buna göre - Japonya’nın da katılımıyla - şu anda dünyanın en büyük üç ekonomisi de resesyona girmiş görünüyor.
Bu yılın ikinci çeyreğinde çok sınırlı bir küçülme yaşayan Alman ekonomisindeki daralma üçüncü çeyrekte biraz daha belirginlik kazandı. Alman ekonomisindeki küçülmede yatırımlarda ve iç talepte gözlenen düşüşün yanı sıra, ABD ekonomisindeki yavaşlamanın da etkili olduğu anlaşılıyor. 2001 yılının son çeyreğinde de büyümeye geçmesi beklenmeyen Alman ekonomisinin ancak 2002’nin ikinci yarısında toparlanabileceği ve bu durumun 2002 Eylül’ünde yapılması beklenen seçimlerde iktidar partilerini zorlayabileceği belirtiliyor. Türkiye’nin bir namaralı ihracat pazarı olan Almanya’daki resesyon bu nedenle bizi de yakından ilgilendiriyor.