• Saddamın korkunç kitle imha silahları olduğunu söyleyerek savaşı haklı göstermeye çalışan Bush ve Blair, bu silahlar bir türlü bulunamayınca, fare deliğine gizlenmiş ve saçı sakalına karışmış bir Saddam Hüseyin enkazıyla tatmin olmak zorunda kaldı.• Başkan Bushun, Saddamın dağılmış ordusunu yenerek elde edilen büyük askeri zaferi ilan ettiği 1 Mayıs gününden sonra 430 Amerikan askeri öldü.• Toplam koalisyon kayıpları 675i buldu, yaralı sayısı 3000e yaklaştı.• Birleşmiş Milletler görevlisi olan ya da başka görevlerle Irakta bulunan 150 sivil hayatını kaybetti.• En az 13.500 Iraklı asker ve 8.500 dolayında sivil öldü.• Irak operasyonu için ayrılan kaynak 100 milyar doları geçti. Yoksul ülkelere yapılan yıllık kalkınma yardımının toplamı ise 50 milyar dolar.• Irak teröre açık bir ülke haline geldi ve küresel terör yeni başarılara imza atmaya başladı.• Irakın bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu iddiaları yaygınlaştı.Irakta elde edilen bu büyük başarı(!) ABDye Fastan Afganistana uzanan bölgeyi "düzeltme" cesaretini verdi ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ısıtılıp gündeme getirildi. 13 Mart tarihli Financial Times gazetesi şimdi BOPun da kadük olduğunu yazıyor. ABD ve koalisyon ortaklarının Iraka savaş açmalarının üzerinden bir yıl geçti. Benzersiz başarılarla(!) dolu bir yıldı bu. ABD Başkanı Busha ve İngiltere Başbakanı Blaire haksızlık etmemek için bu müthiş yılın bilançosunu madde madde çıkartmak lazım. Bakın neler olmuş şu bir yılda: İmparatorluk kitabının yazarları Hardt ve Negriden ilginç öneri Küresel bir Magna Cartaya gerek var! Son birkaç yılda yaşanan gelişmeler de ABDnin küresel düzenin tek hakimi haline gelme girişiminin çok ciddi engellerle karşılaştığını gösterdi. ABDnin rakipsiz askeri gücünün ve ekonomik olanaklarının 21. yüzyılın küresel imparatorluğunu kurmaya ve sürdürmeye yeterli olmadığı açığa çıktı. Küresel terör de bu ortamda etkili olmaya devam etti. Çevirisi ülkemizde de ilgi gören İmparatorluk adlı kitabın iki yazarı Michael Hardt ile Antonio Negri, ABDnin bugünkü durumunu, 13. yüzyılda desteğine muhtaç olduğu soyluların taleplerini içeren Magna Cartayı imzalayarak onlara anayasal haklar tanımak zorunda kalan İngiltere Kralı Johnun durumuna benzetiyorlar. ABDnin küresel düzeni tek başına yönetmeye muktedir olmadığının ortaya çıktığını ve ABDnin küresel düzenin "aristokratları", yani soyluları ile bir kontrat yapmak zorunda olduğunu ileri süren Hardt ve Negriye göre "küresel düzenin soyluları"nı çokuluslu şirketler, uluslararası kuruluşlar ve ABD dışındaki bazı güçlü devletler oluşturuyor. Küresel düzenin sürdürülebilmesi için ABDnin bu "soylular" grubuyla yakın işbirliği yapması ve küresel egemenliği paylaşması gerekiyor. ABD, bu "soylular grubu"nun taleplerini içeren bir "küresel Magna Carta"yı imzalamak zorunda. Bunun yapılmaması halinde dünyadaki ihtilafların ve savaş halinin ortadan kalkmasının olanaksız olduğunu belirten Hardt ve Negri bu koşullarda küresel ekonominin geleceğinin de tehlikeye düşeceğini ileri sürüyor. (1)Hardt ve Negriye göre ABDnin dünyayı tek başına yönetme girişimi ekonomik alanda da çok olumsuz sonuçlar doğurdu ve "Washington konsensüsü" ile gündeme gelen neoliberal politikalar Asya ve Latin Amerikada krizlere yol açtı dünya nüfusunun önemli bir bölümü ekonomik kalkınma sürecinin dışında kalarak yoksullaştı. Dünya nüfusunun önemli bir bölümünün üretici gücünü kullanılamaması bu insanların tüketici olarak dünya ekonomisine katılmasını da engelledi ve sistemi çıkmaza soktu. "Küresel Magna Carta"nın bu çıkmazı aşacak ve marjinalleşen insanları üretim ve tüketim sürecine katacak çözümleri de içermesi gerekiyor. Brezilyanın başını çektiği "22ler Grubu"nun "küresel aristokrasi" üzerinde etkili olacak adımlar atarak bu sürece katkıda bulunabileceğini belirten Hardt ve Negri, küreselleşme karşıtı grupların bazı taleplerini de dikkate alan bir büyük mutabakat sağlanmadan küresel düzenin istikrara kavuşmasının mümkün olmadığını vurguluyor.Hardt ve Negrinin önerilerini Zedillonun saptamasıyla birleştirince şu sonuca varmak mümkün: Küreselleşmenin ve küresel düzenin geleceği, suyun başını tutanların değişimin gereğini kabul etmesine bağlı.(1) Hardt ve Negrinin bu görüşleri Dünya Ekonomik Forumunun (World Economic Forum) Global Agenda adlı dergisinin 2004 Yıllık Toplantısı özel sayısında yer aldı. Egemenlik paylaşımı Halen Yale Üniversitesi Küreselleşme Enstitüsünün direktörü olan Meksikanın eski devlet başkanı Ernesto Zedillo, 5 Mart günü Koç Üniversitesinde verdiği konferansta ilginç bir itirafta bulundu. Küreselleşmeye karşı tepkilerin son dönemde giderek yoğunlaştığına dikkat çeken Zedillo, "Yakın zamana kadar, küreselleşmenin hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olduğu görüşü yaygın kabul görüyordu ama şimdi gelinen noktada durum değişti; küreselleşmenin durdurulamaz bir süreç olduğu fikri sorgulanmaya başladı" dedi. Zedillo gibi son tahlilde küreselleşmenin yararlarına inandığını söyleyen birinin konuşmasına bu saptamayla başlaması önemli bence. Bu arada gözden geçirme fırsatını bulduğum, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Avrupa Sosyalist Partisi (PSE) tarafından hazırlanmış olan küreselleşmeyle ilgili iki farklı raporda da küreselleşmenin bugünkü işleyiş biçimiyle çıkmazda olduğu vurgulanarak sürdürülmesi için yapılması gerekenler sıralanıyor. oulagay@milliyet.com.tr