Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Bush yönetiminin akıl hocalığını yapanlardan "Ortadoğu uzmanı" Prof. Bernard Lewis ile CIA'nin eski başkanı James Woolsey, Irak'taki çıkmaza ilginç bir çözüm önerdi. The Wall Street Journal gazetesine ortak imzalı bir makale yazarak (çevirisi 5 kasım tarihli Radikal'de yayımlandı) parlak fikirlerini açıklayan Lewis ve Woolsey'e göre, Irak'ta 1925'te kabul edilmiş olan ve krallık rejimini düzenleyen Anayasa, bazı değişikliklerle yeniden kabul edilebilir ve ülkenin başına geçecek yeni bir kral bulunabilirdi. Kral kısa dönemde meşruiyet sorununun aşılmasına katkıda bulunabilir ve geçiş dönemi sonunda Irak anayasal bir monarşiyle yönetilebilirdi. Irak'taki farklı grupları tatmin etmek bakımından seçilecek kralın, Haşimi sülalesinden bir prens olması uygundu.
Bush yönetiminin akıl hocaları yaratıcı adamlar doğrusu. Amerikan İmparatorluğu ile Irak Krallığı hoş bir birliktelik yaratabilir yanıbaşımızda.

George W. Bush yönetimi, Amerika'nın dünyadaki imajını bozma yolunda az zamanda büyük işler başardı (!) ama "her şeyin en doğrusunu Amerikalılar bilir, Amerikalılar yapar" inancını tamamen yıkamadı. Bu inancı koruyan Türklerin sayısı da bir hayli fazla. Bush yönetiminin yanılgılarını ortaya koyduğunuzda, ABD'nin sanıldığı kadar güçlü olmadığını ve tek başına dünyaya hükmetme hevesinin herkese felâket getireceğini iddia ettiğinizde bu kişilerin yüzünde müstehzi bir ifade beliriyor. Eminim, "sen kim oluyorsun koskoca Amerika'ya kusur bulacak" diye geçiriyorlar içlerinden. Bush yönetimiyle ya da akıl hocalarıyla yakınlığı bulunanlar ise Bush yönetimini ya da ABD'yi eleştirenlere ille de bir zaafiyet atfetmeye çalışıyor, "romantik", "Üçüncü Dünyacı", "çiçek çocuğu" gibi sıfatlar yakıştırıyorlar.
Amerika'nın nasıl bir dönemden geçmekte olduğunu anlamak zahmetine katlanmayanlar, hata üstüne hata yapan ve Amerika'ya her gün yeni düşmanlar kazandıran Bush yönetiminin yalnızca Amerika'yı değil bütün dünyayı sonu belirsiz bir maceranın içine sürüklemekte olduğunu da görmüyorlar. Amerika dünyaya dayatmak istediği anlayışın ve tek başına dünyaya hükmetme hevesinin insanlığı büyük bir çıkmaza sürüklediğini anlamıyorlar. Bu kaygıları dile getirenleri küçümsemeyi ise marifet sanıyorlar.
Bush yönetimin ve maceracı akıl hocalarının dünya barışını ve küresel düzeni tehdit eden yaklaşımlarına karşı Amerika'daki tepkiler giderek büyürken ABD'nin Bush'tan önceki Başkanı Bill Clinton da 31 Ekim'de Yale Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada kendi kaygılarını dile getirdi ve 21.yüzyıl vizyonunu ortaya koydu.

Clinton'un vizyonu
Clinton'un bu konuşmasıyla benim düşündüklerim arasında büyük paralellik olduğu için sözü ona bırakacağım ve konuşmasının önemli noktalarını özetlemeye çalışacağım. Clinton özetle diyor ki:

  • Küreselleşme Amerika'ya muazzam yararlar sağladı ama küresel düzenin geleceği şimdi tehdit altında.
  • Karşılıklı bağımlılığa dayanan dünya bugün istikrarsızlığa sürüklenmiş durumda çünkü karşılıklı bağımlılığın olumlu sonuçlarının olumsuz sonuçlarının önüne geçeceği bir küresel düzen kurulabilmiş değil. Küresel düzenin bu haliyle sürdürülmesi olanaksız.
  • 21.yüzyılın büyük misyonu karşılıklı bağımlılıktan küresel bütünleşmeye geçmek ve gerçek anlamda bir küresel toplum yaratmaktır. Taşınan sorumlulukların ve sağlanan yararların paylaşıldığı, ortak değerlere sahip bir küresel toplum oluşturmalıyız.
  • Bu hedefe varmak için ilk olarak küresel güvenliği sağlayacak bir işbirliğini gerçekleştirmeli, Ortadoğu'da barışı sağlamalı ve teröre karşı ortak bir savaşı sürdürmeliyiz.
  • İkinci olarak küresel işbirliğini ve barışı sürekli kılacak küresel kurumları ve kuralları yaratmalıyız.
  • Üçüncü olarak küreselleşmenin nimetlerinin adil biçimde paylaşılacağı bir küresel ekonomi ve ticaret düzeni oluşturmalıyız.

  • Bill Clinton, ABD'nin, küresel düzenin bekası için gerekli olan bu adımları atmadan düşman saydıklarını yoketmeye kalkışmasının çıkar yol olmadığını vurgulayarak şöyle diyor: "Bütün düşman saydıklarınızı öldürmeye, hapse tıkmaya ya da ülkelerini işgal etmeye gücünüzün yeteceğini düşünmüyorsanız dünyada daha fazla düşman değil dost kazanmaya çalışmanız gerekir."

    Barışı kazanmak
    ABD'nin üstün askeri gücüyle bugün dünyada çıkabilecek savaşları kendi başına kazanabileceğini ama barışı tek başına sağlayamayacağını belirten Bill Clinton, çıkar yolun ABD'nin diğer ülkelerle kapsamlı bir işbirliğine gitmesi olduğunu vurguluyor. Clinton, Irak'ta güvenliğin sağlanması ve demokrasinin kurulması için Birleşmiş Milletler'in devreye girmesinin denenebileceğini ve ABD'nin bu işi tek başına başarmasının olanaksız olduğunu da kaydediyor.
    İşte ülkesinde tepe noktaya gelmiş, uygar bir Amerikalının kaygıları ve vizyonu. Yoksa Clinton da "romantik bir üçüncü dünyacı" mı oldu acaba?

    ABD'nin geleneksel olarak "arka bahçe"si saydığı Latin Amerika ülkelerinde halkın eğilimini ölçen Latinobarometre araştırmasının 2003 yılına ilişkin verileri Latin Amerikalıların ABD'ye bakışının da olumludan olumsuza doğru değiştiğini gösteriyor. Özellikle Meksika ve Arjantin'de ABD'ye olumsuz bakanların oranının olumlu bakanları büyük farkla geride bıraktığı görülüyor.