Asya'da olaylar ne yazık ki en kötümser tahmincileri haklı çıkaracak şekilde gelişiyor. Japonya'nın giderek derinleşen bir resesyona girdiğinin resmen açıklanması ve Japon yeninin değer yitirmeye devam etmesi, Asya krizinin yeni ve tehlikeli bir aşamasına yaklaşıldığı izlenimini güçlendirdi. Japonya'nın çıkmazının derinleşmesi ve bu durumun sonunda Çin'i ve diğer de Asya ülkelerini de etkileme olasılığının hızla artması Asya krizinin global bir krize dönüşmesi olasılığını da artırdı.
Neredeyse tam bir yıl önce, 1997 temmuzunda Tayland'da başlayan kriz diğer Asya ülkelerine yayılmaya başladığında krizin derinleşmesine yol açacak en korkutucu olasılıkların (1) Japon ekonomisinin resesyona girmesi(yani küçülmesi) ve (2) Çin ile Hong Kong'un devalüasyona zorlanması olduğu belirtilmişti.
Bu olasılıklardan birincisi şimdi resmen gerçekleşmiş bulunuyor. Japon ekonomisinin 1975 OPEC krizinden bu yana ilk kez 1997 mali yılında küçüldüğü ve ekonomideki daralmanın bu yılın ilk çeyreğinde daha da hızlandığı açıklandı. 1997 yılının son çeyreğinde % 1.5 küçülen Japon ekonomisi 1998'in ilk çeyreğinde % 5.3 küçülmüş. Ekonomi küçülürken Tokyo borsasının "tehlike sınırı" sayılan 15,000 düzeyini zorladığı, Japon yeninin ise hızla değer yitirdiği görülüyor. Japonya'da iflaslar % 37 artarken durumları zaten pek parlak olmayan Japon bankalarının geleceği daha da belirsiz hale geliyor.
Japon ekonomisinin birbirini izleyen ekonomiyi canlandırma paketlerine karşın giderek derinleşen bir çıkmaza doğru sürüklenmesi Asya'daki krizin aşılmasını zorlaştırıyor, tam tersine krizin yeni boyutlar kazanmasına zemin hazırlıyor. Krize giren Asya ülkelerinin ihracat atılımına pazar oluşturması ve 1995'de Meksika'nın krizden çıkmasına yardımcı olan ABD'nin oynadığı rolü Asya'da oynaması beklenen Japonya'nın kendisinin krize girmesi, krizden çıkışı fevkalade zorlaştırdığı gibi krizin genişlemesine yol açabilecek bir gelişme.
Çin dahil tüm Asya ekonomilerinin neredeyse iki katı büyüklüğünde olan ve Asya ticaretinde % 60 pay alan Japonya'nın ciddi bir resesyona girmesi ve Japon yeninin düşüşe geçmesi diğer Asya ülkelerini birkaç yönden olumsuz etkiliyor.
* Birincisi, Güney Kore başta olmak üzere diğer Asya ülkelerinin ihracat pazarlarında Japon mallarıyla rekabet etmesi zorlaşıyor.
* İkincisi, diğer Asya ülkelerinin Japon pazarına mal satmaları zorlaşıyor.
* Üçüncüsü, kriz ortamında bölgenin başlıca kredi kaynağı olan Japon bankalarının kredi kaynaklarını daha da kısması gündeme geliyor.
* Dördüncüsü, Japonya'nın Çin'e ve diğer Asya ülkelerine yaptığı doğrudan yatırımlarda büyük düşüşler görülüyor.
Bu etkileri doğrudan ve dolaylı olarak en fazla hissedecek ülkeler arasında Çin özellikle dikkati çekiyor. İhracatının % 18'ini Japon pazarına yayan Çin'in ihracatının iki yıldan beri ilk kez düştüğü ve Çin'e akan Japon sermayesinde % 60'a varan bir gerileme olduğu anlaşılıyor. Krizin başından beri parasını devalüe etmeyeceğini açıklamış bulunan Çin'in bu koşullar altında bu kararını gözden geçirmeye zorlanabileceği belirtiliyor.
Çin'in rekabet gücünü korumak için parasını devalüe etmesi halinde Hong Kong'un para değerini koruması da zorlaşacak ve Çin'le Hong Kong'u başka Güney Kore olmak üzere diğer Asya paralarının yeniden devalüasyonu izleyecek. Böylece kötümser senaryonun ikinci şartı da gerçekleşmiş olacak ve Asya krizi yeni bir aşamaya girecek.
Bu aşamada birbirini izleyebilecek olan yeni devalüasyonlar, dolar bazında borçlandıkları için borçları katlanan şirketlerin ve bu şirketlere kredi açmış bulunan bankaların durumlarını daha da içinden çıkılmaz duruma getirecek, bu ülkelerin borsalarındaki çöküşler yeni boyutlar kazanabilecek. Bu ortamda krizdeki firmaların ve ülkelerin, devalüasyondan yararlanarak ihracata yüklenmeleri de kolay olmayacak.
Bu kötümser beklentiler geçen hafta tüm Asya - Pasifik bölgesini sarstı, çeşitli ülkelerin para değerlerinde ve borsalarında belirgin düşüşler yaşandı. Krizin göbeğinde yer almayan bölge ülkelerinden Avustralya'da ülke parasının(Avustralya dolarının) değeri son 12 yılın, Tayvan'da da son 11 yılın en düşük düzeyine indi. Güney Kore borsası 11 yıl önceki, Tayland borsası 10 yıl önceki değerine geriledi. Endonezya, Güney Kore ve Tayland gibi krizin göbeğindeki ülkelerde milli gelirdeki küçülmenin boyutları konusundaki tahminler % 5 ile % 15 arasında değişiyor.
Asya krizi dünyadaki temel madde fiyatlarını da düşürürken Rusya gibi bazı ülkelerin krizden nasibini alması da olası görünüyor ve özellikle ABD'deki iyimserliğe karşın, dünya çapında bir ekonomik durgunluk yaşanması olasılığı artıyor.
Asya'dan dünyaya yayılan kara bulutlar dünya ekonomisine yön verenlere soğuk terler döktürürken Türkiye ekonomisinde tam bir bahar havası estirilmeye başlandı. Ekonomi sihirbazlarına ve onların hokkabazlığını yapan pembegözlü rambolara göre dünya ekonomisi batsa da Türkiye ekonomisine bir şey olmazdı. Ekonomi sihirbazlarıyla medya ramboları elele verdi mi Türkiye kriz mriz dinlemez, kara mercekli gözleri oyup son model otomobillerle aydınlıklara koşardı.
Asya'da krize sürüklenen ülkelerin, özellikle de Japonların keşfemedemediği sırrı biz biliyoruz. Japonya, trilyonlarca dolar istiflenmiş tasarrufu olan Japonların ekonominin geleceğine güvenip harcama yapmamaları yüzünden derin bir krize sürüklenirken bir tanrının kulu çıkıp da bu sorunu aşmanın yolunu göstermiyor. Bizim sihirbaz gidip onlara da anlatsa bu işin sırrını da dünya ekonomisi krize girmekten kurtulsa.
Formül aslında basit: medyada iktidarın fedailiğini yapacak birkaç pembegözlü rambo bulacaksın, onlar ortalığa pembe renkte, iyimserlik gazı yayacaklar; bire bin katarak, "ekonomide mucizeler oluyor", diye manşetler atacaklar. Bu "mucize"ye şüpheyle bakan herkesi ise derhal karanlık güçlerin adamı sayıp icabına bakacaklar. Bir süre sonra görecekseniz, herkes "mucize"ye inanmaya başlayacak, krizden mrizden söz eden kimse kalmayacak.
Bu formül Türkiye'de tıkır tıkır işliyor da can sıkıcı bir sorun var: borsa bu iyimserlik gazını istendiği gibi içine çekip sihirbazların ve rambolarının beklediği büyük sıçramayı yapmıyor, bu da onları fena halde sinirlendiriyor, saldıracak yer arıyorlar.