Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Edindiğim bilgilere göre, düzenli kentsel yapılaşmanın temeli 1940larda atılmış Kayseride ve oradan buraya gelinmiş. Kentin hemen arka planında Erciyes Dağı göz alıcı görkemiyle yükseliyor. Rehberimiz Mustafanın anlattığına göre, Kayserinin Ağırnas köyünde doğan Mimar Sinan, Süleymaniye Camii ve külliyesini tasarlarken Erciyes Dağının siluetini model olarak almış kendisine.Kayseri, 6 bin yıllık tarihe sahip bir kent; İpek Yolunun önemli bir durağı olarak ticaret geleneğinin geliştiği önemli bir merkez. Sabancı, Has, Cıngıllıoğlu gibi iş alemimizin tanınmış aileleri Kayseri kökenli. Kayserideki toplantıdan sonra Hilton Otelinin hemen arkasındaki Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesini ziyaret ettik. Neredeyse 800 yıl önce, 1206 yılında hizmete açılan bu tıp kompleksinde, tıp öğretiminin yapıldığı bölümün yanında farklı inşa edilmiş bir bölüme girdiğimizde rehberimiz bu bölümün akıl hastalarına ayrıldığını belirtiyor ve gururla anlatıyor: "Ortaçağda Avrupada zincire vurulan akıl hastaları burada müzik yardımıyla tedavi görüyormuş." Uzun lafın kısası, Anadolunun birçok yerinde karşımıza çıkabilecek olan tarih ve kültür zenginliği Kayseride de fazlasıyla var. Buna ek olarak canlı bir kent yaşamının belirtilerini hemen görüyorsunuz. Kayserinin tüccarlık geleneğinden de destek alan girişimcilik potansiyelini ise zaten biliyoruz. Çoktandır gelmemiştim Kayseriye. Doğan Yayın Holdingin düzenlediği "Anadoludaki Avrupa" toplantısına katılmak üzere Kayseriye uçup havaalanından kente doğru yöneldiğimizde, hemen düzenli ve hayli gelişmiş bir kente girmekte olduğumuzu hissettim. Kültür ve tarih mirasının zenginliği, girişimcilik gücünün derinliği, her kesimden insanın gelişme arayışı, sıçrama yapmak isteyen bir toplum için çok önemli avantajlar. Pekiyi o zaman Türkiye neden daha iyi bir noktada değil? Pek çok uluslararası karşılaştırmada neden bizden çok daha az gelişmiş ülkelerin arasında buluyoruz kendimizi? Türkiye bir marka olarak niye çok daha iyi bir yerde değil? Türkiyeye gelen doğrudan yatırım sermayesi neden komik rakamlarda hala?Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Çaparın danışmanı Kadir Dayıoğlu daha önce yıllarca bürokraside görev yapmış olan bir elektrik mühendisi. Masanın her iki tarafında da bulunmuş biri olarak, bürokrasinin Türkiyenin sıçrama yapmasını engelleyen bir konumda bulunduğunu söylüyor. Aslında şu son dönemde hangi işadamıyla konuşsam benzeri bir şikayetle karşılaşıyorum. Bürokraside adeta örgütlü bir direnişten söz ediyor çoğu kimse. Bürokrasinin bilinen doğasından kaynaklanan atalet ve engellemeciliğin ötesinde, ideolojik bir boyutu da mı var bu tavrın, doğrusu bilmiyorum ama bu ortamda yeni reformları gerçekleştirmenin ve hayata geçirmenin kolay olmayacağı ortada. Engel bürokrasi mi? Tam bu noktada şu soruları da sormak gerekiyor: bugün bürokraside böyle bir direnç varsa, bu acaba mevcut iktidara duyulan güvensizlikten, onun dünya görüşüne ve reform programına duyulan kuşkudan mı kaynaklanıyor? Eğer öyleyse, bürokrasideki bu güvensizlik ve kuşku, aslında toplumun bir kesiminde de duyulan bir güvensizliğin ve kuşkunun bir yansıması mı?Bunlar hafife alınacak sorular değil bence, kökleri yakın tarihimizin çözülemeyen ikileminde yatan çok önemli sorular. Türkiyenin büyük potansiyelini neden daha iyi kullanamadığını ve neden daha iyi bir yerde bulunmadığını düşünürken, bu ikilemi unutmamak gerekiyor. Daha seçimi kazandığı gece Avrupa Birliğiyle bütünleşmeye öncelik vereceğini ilan eden Tayyip Erdoğan, farklı dünya görüşlerini bağdaştıracak yaklaşımı bularak bu ikilemi aşabileceği umudunu vermişti bana ama şimdi gelinen noktada doğrusu pek iyimser değilim.Güven sorununu aşmak AKP için de kolay olmayacak galiba. oulagay@milliyet.com.tr Güven sorunu