Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Osman ULAGAY

1994'de faiz dışı bütçe fazla verince bütçe açığı kapanmıştı ancak bunu 1998'de tekrarlamak kolay olmayacak, faizde de indirim gerekecek.

Türkiye yüzde 90'a merdiven dayayan enflasyona karşı ciddi bir mücadele yapacaksa işe bütçe açığından başlamak zorunda. Bunun enflasyonla mücadelede başarıya ulaşmanın "olmazsa olmaz" önkoşulu olduğu konusunda oldukça yaygın bir görüş birliği var. Enflasyonla mücadeledenin değişik aşamalarında başarıya ulaşmak için başka şeyler de yapmak gerekiyor ama özellikle Türkiye'nin durumundaki bir ülkede işe bütçe açığından daha doğrusu kamu açığından başlamak gerekiyor. Son yıllarda kamu açığımızın çok büyük bölümü bütçeden kaynaklandığı için analizi bütçe üzerinde yoğunlaştırmak yanlış değil.

Faiz dışı bütçe

Bütçeyi analiz ederken de faiz giderlerini içermeyen bütçe dengesini yani temel dengeyi ve faiz giderlerini de içeren bütçe dengesini birbirinden ayırarak ele almakta yarar var. Faiz dışı bütçe dengesi ya da temel denge, bütçenin ekonomiye yapacağı genişletici ya da daraltıcı etkinin, ayrıca bütçeyle vatandaşın kemeri arasındaki ilişkinin bir göstergesi. Temel dengeyle bütçe dengesinin gelişimini gösteren ilk grafikte temel dengenin 1992 - 93'de ve 1997'de olduğu gibi eksi bakiye gösterdiğini yani faiz dışı bütçenin açık verdiğini görüyoruz. Faiz dışı bütçenin açık vermesi bütçenin ekonomiye genişletici bir etki yaptığını, kemerlerin bir miktar gevşetilmesine fırsat verdiğini gösteriyor.
Bu kendi içinde kötü bir şey gibi görünmüyor ama temel dengedeki açığın üzerine bir de faiz giderleri eklendiğinde finanse edilmesi gereken bütçe açığı GSMH'nın % 10'una dayanınca bunun olumsuz sonuçları işi karıştırıyor. Bu boyutta bir açığın finanse edilmesinde ciddi sorunlar çıkıyor, faizler ve enflasyon tırmanıyor. Borçlanma politikasında da hatalar yapılınca 1994'de olduğu gibi bir kriz gündeme gelebiliyor.

Kemer sıkma

1994'de 5 nisan kararlarıyla başlatılan kemer sıkma önlemlerinin kısa sürede etkisini gösterdiğini ve temel dengenin fazla vermeye başladığını görüyoruz. Faiz dışı bütçedeki fazlanın boyutu 1994 sonunda GSMH'nın % 3.8'ini bulmuş, bazı çeyreklerde bu oran bunun da üzerine çıkmış. Temel dengede fazla verilirken ikinci grafikte görüldüğü gibi faiz giderlerinin frenlenmesi de buna eklenince bütçe dengesinde belirgin bir düzelme yani daralma sağlanabilmiş, 1993 sonunda % 10'u aşan bütçe açığı/GSMH oranı % 4'ün altına indirilebilmiş.
Bu sonuca nasıl varıldığını, faiz dışı bütçenin nasıl fazla verdiğini her halde unutmuş değiliz. Maaş ve ücretlerin reel olarak geriletilmesi, kamu yatırımlarının nerdeyse tamamen durdurulması, sermaye kesiminden bir tür kriz vergisi alınması sayesinde faiz dışı bütçenin fazla vermesi sağlandı, ancak ciddi bir kemer sıkma çabasıyla bu sonuca ulaşılabildi. Bu politikadan 1995'in ikinci yarısında vazgeçildi ama faiz dışı bütçe azalarak da olsa fazla vermeye devam etti.

Bütçede 1998 çıkmazı

Şimdi 1997 sonunda faiz dışı bütçenin küçük de olsa açık vereceği tahmin ediliyor. Faiz dışı bütçedeki açık şimdilik küçük ama artma trendinde. Üstelik yüksek düzeydeki faiz giderlerinin 1998 başında bir sıçrama yapması kaçınılmaz
görünüyor. Bu nedenle 1998 bütçesindeki faiz dışı bütçe hedefi tutturulsa ve tıpkı 1994'deki gibi temel denge fazlası/GSMH oranı % 3.8'e yükseltilse bile bütçe açığı/GSMH oranı %8'in altına indirilemeyecek. Yani devlet ve millet kemer sıkarak faiz dışı bütçenin ciddi miktarda fazla vermesini sağlasa bile faiz giderlerinin getireceği ek yük bunun olumlu etkisini iyice azaltacak.
Bünün bunlardan şu sonuca varmak mümkün: eğer 1998'de enflasyonla mücadele gerçekten ciddiye alınacak ve faiz dışı bütçenin ciddi oranda fazla vermesini sağlayacak bir kemer sıkma çabası gösterilecekse faiz giderlerini aşağı çekecek önlemleri de düşünmek gerekecek. Hükümet enflasyonla mücadelede ciddi ve kararlı olduğunu gösteribilirse mali piyasaların da gerekli değerlendirmeyi yapıp bu mücadeleye katkıda bulunacak makul önerilere açık olacağını umuyoruz.


Osmanlı Devleti'nin 1897 tarihli ilk istatistik yıllığı DİE Tarihi İstatistikler Dizisi'nden çıktı. Prof. Tevfik Güran tarafından hazırlanan yıllıkta yer alan ilginç tablolardan biri, 1894 mali yılı bütçesine ait.
Buna göre 103 yıl öncenin devlet bütçesinde en büyük gelir kalemi, aşar ve ağnam: 534.200.492 kuruş. Bunu emlak ve akar vergisi(252.712.336 kuruş), bedel - i askeri(90.086.445 kuruş), tütün resmi(75.461.462 kuruş), 75 milyon kuruş Mısır vergisi ve 74 milyon kuruş tuz resmi izliyor. Diğer gelir kalemleri arasında temettü vergisi(72.846.503 kuruş), alkol resmi(26.785.462 kuruş) ve Şarki Rumeli vergisi(26.5 milyon kuruş) var.
Bütçenin gelirler toplamı 1.795 milyar kuruş, giderleri ise (500 milyon kuruşu borç ödemesi olmak üzere) 1.882 milyar kuruş. 103 yıl önceki bütçemiz de açık vermiş ve açığının oranı harcamalara oranı %4.6 olmuş.


Piyasalardaki ve genel olarak ekonomideki iyimserliğin dozu giderek artıyor. Faizlerdeki eğilim ve borsadaki hızlı tırmanış bu iyimserliğin somut göstergeleri. Dış dünya bir yandan bizim tahvillere ve hisse senetlerine gösterdiği ilgiyle bu iyimserlik dalgasına katkıda bulunurken diğer yandan dalganın eriştiği boyutları yorumlamakta zorluk çekiyor.
Bu iyimserliğin en önemli nedeninin beklentilerdeki değişiklik olduğunu görüyoruz. Ülkeyi ve ekonomiyi çıkmaza sürüklediğine inanılan Refah - Yol hükümetinin sonunda parlamento çatısı altında gerçekleşen bir operasyonla görevden uzaklaşması, içerde ve dışarda beklentilerin değişmesine zemin hazırladı. Refah - Yol'un yerini alan Yılmaz hükümetinin enflasyonla ciddi mücadeleye kararlı olduğunu açıklaması ve bu yönde hazırlıklara girişmesi olumlu beklentileri daha da artırdı. Özellikle dış dünyadaki olumsuz beklentiler nedeniyle dış borçlanma olanakları sınırlanan ve hakkettiği ölçülerde dış kaynak çekemeyen Türkiye'ye dışarda ilgi artınca bu Türkiye içindeki iyimserliği daha da tırmandırdı. IMF'nin hükümetin programını destekleyeceği anlaşılırsa belki daha da tırmanacak bu iyimserlik.
Şimdi karşı karşıya bulunduğumuz tehlike bu iyimserlik tırmanışının abartılı boyutlar kazanması ve çıkılan beklenti zirvesinden aşağı düşüş olasılığını akla getirmesi. Türkiye ciddi bir istikrar programı yapar ve uygulamaya başlarsa bunun kısa vadede bazı kesimlere olumsuz yansımaları olacak. Bunlar gündeme geldiğinde "yandık Allah" feryatlarıyla bugünkünden çok farklı bir hava estirilirse bu kez beklentiler ters yönde savrulabilir ve programın uygulanması zorlaşabilir. Bu nedenle beklenti yönetimi büyük önem kazanıyor.




Yazara Email O.Ulagay@milliyet.com.tr