Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Irak’ta Saddam rejimini devirmeye kararlı görünen ABD’nin, Saddam’ın işini bitirdikten sonra Irak’ı nasıl yöneteceği tartışılıyor. New York Times gibi ciddi gazetelere yansıyan haberlere göre, Irak’ı uzunca bir süre yönetmeye kararlı olan Amerika, askeri bir vali mi atasam, sivil mi diye düşünüyor. Yani her halükârda eski dostumuz Sam Amca ile komşu da olacağız bu gidişle.
Eh bunca zahmete girip Irak’ı yönetme fedakârlığına katlanan ABD’nin, komşusu Türkiye’den bazı talepleri de olacak doğal olarak. "Taleplerim karşılanmazsa telefonunuza çıkmam" tehditleri gelmeye başladı bile Sam Amca’dan.
Karanlık çevrelerden duyduğuma göre ABD’nin talepleri arasında bugüne dek basına yansımayanlar da varmış. Türkiye’de bu işlere yatkın insan sermayesi bulunduğunu keşfeden ABD, Irak eyaletinde görevlendirilmek üzere öncelikle şu personeli istiyormuş Türkiye’den:
• Irak’ta yeni rejime destek verecek gazete çıkartmak üzere iki adet gazete patronu
• ABD yanlısı ve savaş çığırtkanı altı adet köşe yazarı
• Saddam yandaşlarını sessizce bertaraf edecek on sekiz adet eski güvenlik görevlisi
• Yeni rejimin olumlu hava yaratmasına yardımcı olacak dört adet televole programcısı
• On iki adet dansöz ve üç adet ayaktan dansöz vuracak fedai



Komşumuz Sam  Amca’nın Türkiye’den talepleri
Duyduğum en son komplo senaryosu, öncekileri aratmayacak kadar uçuk geldi bana. Bu senaryoya göre ABD’nin dünyadaki imajının her geçen gün daha da bozulmasına ve dediğini zorbalıkla yaptıran bir hegemon durumuna düşmesine yol açan George W. Bush’un iktidara gelmesine, ABD’nin bu anlayışla çıkmaza sürükleneceğini kanıtlamak isteyenler de yardımcı olmuş. Bush yönetiminin attığı adımlarla dünyada ve giderek ABD’de yaratacağı olumsuz tepkiler, bu anlayışın iflasını ve tasfiyesini sağlayınca ABD’nin dünyada kabul görecek bir lider ülke olarak yönetilmesini sağlayacak alternatif anlayış iktidara gelecek ve yeni küresel düzene damgasını vuracakmış.
Senaryo hayli uçuk ama Bush yönetiminin bu senaryoya uygun davrandığı ve ABD’nin küresel düzen için nasıl bir tehdit haline geldiğini kanıtlamada çok başarılı olduğu da bir gerçek. Hemen her konuda dünyayı hiçe sayarak, başına buyruk davranmayı marifet sanan Bush yönetiminin, Irak’taki rejimi savaşla değiştirme hevesi karşısında giderek yoğunlaşan tepkiler bunun son göstergesi.

ABD’YE TEPKİ SELİ
ABD’nin Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin raporlarını bile hiçe sayarak savaş seçeneğini öne çıkarma çabası karşısında Avrupa Birliği’nin tepkisi giderek netleşirken ABD’nin tek sadık destekçisi konumundaki Tony Blair’in bile yalpalamaya başladığı görülüyor. Bu arada ABD içinde etkili çevrelerden yükselen tepkiler ve uyarılar da giderek artıyor. Bush yönetiminin kendi içinde bile bu konuda bir görüş birliği olmadığı, savaş yanlısı "şahinleröle Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında görüş farkları olduğu biliniyor. Ayrıca CIA’nın da bölgenin ve terörle savaşın geleceğini düşünerek kaygılı olduğu belirtiliyor.Avrupa Birliği Komisyonu’nun dış politikadan sorumlu üyesi Javier Solana, ABD ile Avrupa arasındaki anlayış farkının 11 Eylül sonrasında daha da belirgin hale geldiğini belirterek, ABD’nin dünyayı "ABD yanlısı olanlaröla "ABD karşıtı olanlar" diye ikiye ayırmasına ve yalnızca terörizmle savaşa odaklanmasına karşı çıkıyor. Solana, Avrupa’nın terörizmin yanı sıra dünyada yaygınlaşan yoksulluğu ve sağlık sorunlarını, çevre sorunlarını ve iklim değişimini ve bölgesel ihtilafları da tehdit saydığını vurguluyor ve sorunların savaş dışı yollarla çözümüne öncelik tanıdığını belirtiyor. Solana, ABD’nin, İsrail - Filistin sorununa çözüm üretmeden Irak’a saldırarak bölgede yeni bir düzen kurma hevesini de eleştiriyor. (F. Times, 8 Ocak 2003)
İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Douglas Hurd de ABD’nin İsrail ile Filistin arasında barış sürecini başlatmadan Irak’ta Saddam’a karşı kazanacağı bir "zafer"in bölgedeki huzursuzluğu daha da artıracağını ve Arap aleminin ABD’ye ve Batı’ya karşı duyduğu tepkiden kaynaklanan terörü besleyeceğini ileri sürüyor. (F. Times, 3 Aralık 2002 ve 3 Ocak 2003). Başkan Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak da görev yapmış olan Zbigniev Brzezinski, Fransa, Almanya, Rusya ve Türkiye gibi pek çok ülkede ezici bir çoğunluğun savaşa karşı çıktığı ve İngiltere’de bile kamuoyunun bölündüğü bir ortamda ABD’nin, gerekirse Birleşmiş Milletler’i de dikkate almadan Irak’a savaş açmasının sakıncalarını vurguluyor. Böyle bir girişimin ABD’nin küresel liderlik iddiasının meşruiyetine gölge düşüreceğini belirten Brzezinski, Irak savaşının çengel yasalarının egemen olduğu ve şiddetin tırmandığı bir dönemin başlangıcı olabileceğini ileri sürüyor. (Wall Street Journal, 23 Aralık 2002).

BLAIR'IN ÇIKMAZI
Terörle savaş gerekçesiyle izlediği politikada Başkan Bush’a en yakın desteği sağlamış olan İngiltere Başbakanı Tony Blair de son günlerde bu tavrını gözden geçirme gereğini duyuyor. Savaşa angaje tutumu nedeniyle kendi partisi içinde yoğun tepkilerle karşılaşan Blair, Filistin sorununun çözümü için attığı adımın İsrail yönetimi tarafından torpillenmesi sonrasında ilk kez Bush yönetimini uyarmak gereğini duydu ve ABD’nin Irak savaşı gibi temel konularda uluslararası toplumun görüşlerini dikkate alması gerektiğini söyledi. (F. Times, 8 Ocak 2003).
Öte yandan Nobel Ödülü sahibi nükleer fizikçi Joseph Rotblat, İsrail’in nükleer silah geliştirmesine göz yuman ABD’nin Irak’a açacağı savaşın, bölgede nükleer silah kullanımının yolunu açabileceğini belirtiyor ve bunun çok boyutlu sakıncalarını vurguluyor. (Guardian, 9 Ocak 2003)
Olası bir Irak savaşının yol açacağı insan zayiatını hiç hesaba bile katmadan böylesine kaygı verici bir tablo çıkıyor karşımıza. Bu ürkütücü tablo ve dünyanın dört bir yanında aklı başında insanların bu tabloya tepkisi ortadayken Bush yönetiminin savaş hevesini doğal karşılayıp savaş çığırtkanlığı yapanlara ve "şu savaş olsa bitse de işimize baksak" havasına girenlere hangi sıfatı yakıştırmalı doğrusu bilmiyorum.