Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Terörün hiçbir türünü onaylamasak da küresel terörün özellikle 11 Eylül 2001'den bu yana çarpıcı eylemler gerçekleştirerek dünyanın gidişatını etkilediğini kabul etmemiz gerekiyor. Geçen hafta İspanya'da gerçekleştirilen ve 200 dolayında insanın hayatına mal olan korkunç eylemler, yaygın görüşe göre seçim sonuçlarını belirledi ve Irak savaşına karşı olan, muhalefetteki Sosyalist Parti beklenmedik şekilde seçimi kazandı. İktidardaki Popüler Parti hükümetinin, terörist saldırıyı hemen ayrılıkçı Bask örgütü ETA'ya fatura etmeye kalkışması, buna karşılık saldırının El Kaide ile ilintili olduğu izleniminin güçlenmesi, Irak savaşında ABD'yi destekleyen Popüler Parti'nin yenilgisini hazırladı. Seçimi kazanan Sosyalist Parti'nin lideri Zapatero, seçimden sonraki ilk demecinde, Irak'ın Birleşmiş Milletler denetimine geçmemesi halinde Irak'taki İspanyol askerlerini geri çekeceğini açıkladı. Madrid'deki korkunç terör eylemi İspanya dışında da etki yaratacak, önemli bir siyasi sonuç doğurmuş oldu.

Başarıda Bush parmağı
Küresel terörün İspanya eylemiyle elde ettiği başarının temelleri, Bush yönetiminin 11 Eylül saldırısına karşı gösterdiği tepkiye dayanıyor. 11 Eylül eylemi rakipsiz süper güç ABD'nin dokunulmazlığına darbe indirmekle kalmadı, ABD'nin tek başına dünyaya hükmetme niyetini de bir anda açığa çıkardı. 11 Eylül'ün hemen ardından bu niyetini açığa vuran Bush yönetiminin tavrı dünyanın dört bir yanında ABD'ye karşı tepkileri tırmandırdı, Amerika'nın Almanya ve Fransa gibi iki önemli müttefikiyle arasını açtı. ABD yönetiminin emperyal tahakküm hevesini açığa vurmak için 11 Eylül'ü vesile olarak kullanması, terörün dünya siyasetini etkilemede önemli bir araç olabileceğini gösterdi.

Kaçan fırsat
ABD yönetimi, küresel boyut kazanmak isteyen teröre karşı, Amerika'da yükselen ulusal tepkiyi kullanan bir intikam savaşı açacağına, küresel dayanışma içinde bir anti - terör cephesi oluşturma yoluna gitmiş olsaydı teröre karşı mucadelede bugün belki çok farklı bir noktaya gelinmiş olacak ve İspanya örneği de yaşanmayacaktı.
11 Eylül eylemini gerçekleştirdiğine inanılan Usame bin Ladin ve El Kaide isimlerinin birer efsane haline getirilip adeta markalaşmasında da ABD'nin yaklaşımı belirleyici oldu. ABD yönetiminin Usame bin Ladin ve El Kaide'yi "kötülük simgesi" olarak gösterme çabası onlara müthiş bir şöhret kazandırdı. "El Kaide" markasıyla ve yöntemiyle ses getirecek ve siyasi sonuç doğuracak çapta eylem yapmak dünyanın dört bir yanındaki teröristler için amaç haline geldi.
Küresel terörün başarı kazanmasının önemli bir nedeni de büyük terör saldırılarının ve bu eylemlerin yol açtığı kayıpların insanları çok fazla etkilemesi.

Mesaj terörle alınıyor
Açlık, susuzluk, yoksulluk, sağlık hizmetinden yoksunluk ve AIDS gibi salgın hastalıklar nedeniyle dünyada her gün ölen insan sayısının 30 bini bulması, 2 milyar insanın sefalet içinde yaşaması çok fazla etkilemiyor insanları ama New York'ta 3 bin kişinin ya da Madrid'de 200 kişinin terör kurbanı olması bütün dünyayı ayağa kaldırabiliyor ve siyasi sonuç doğurabiliyor. Küreselleşmenin yarattığı olumsuzlukların dünya kamuoyuna mal olması için de Seattle'da başlayıp başka yerlerde tekrarlanan ve şiddet öğesini de içeren protesto gösterilerinin gerçekleşmesi gerekmişti ne yazık ki.
ABD tek başına hükmedeceği bir küresel düzen kurmaya çalışırken ulusal hükümetlerin hükümranlık alanlarının sınırlanması ve bu hükümetlerin kendi toplumlarının, seçmenlerinin taleplerini karşılayamaz duruma düşmesi de küresel boyutta bir umutsuzlar kitlesi yaratarak teröre ortam hazırlıyor.
Küresel terörün kendi hedeflerini bile aşan başarısını önlemek için güvenlik önlemlerini artırmanın tek başına yeterli olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Şimdi adeta bir çaresizlik içinde İspanya'dan sonra sıranın kimde olduğu tartışılıyor. Küresel teröre karşı etkili mücadelenin ancak küresel boyutta farklı bir anlayışı benimsemekle mümkün olacağı anlaşılana kadar bu tehditle yaşamaya devam edeceğiz galiba.