Her şey, herkesin gözü önünde oldu bu kez, Avrupa'nın "19 Şubat'ı" basın mensuplarının önünde yaşandı. Şimdi kimse çıkıp da mazeret üretemez, "ben bilmiyordum" diyemez. Avrupa Birliği(AB)nin, AB'ye üye olmak isteyen her ülkeye Tanrı kelamı gibi benimsetmek istediği kuralların en önemlilerinden biri, AB'nin kurucu üyeleri, Almanya ve Fransa tarafından çiğnendi ve onlara yaptırım uygulanacağına kuralın geçersiz kılınmasına karar verildi. Almanya ve Fransa, Maastricht kriterleriyle belirlenen bütçe açığı limitine uymamakta ısrar edince, AB'nin üst karar organı olan Bakanlar Konseyi, AB'nin icra organı sayılabilecek olan Avrupa Komisyonu'nun itirazına karşın, oy çokluğuyla bir karar alarak bütçe limitinin kaldırılmasına karar verdi. Almanya ve Fransa açıkça 'penaltı' gerektiren bir kural ihlali yaptığı halde 'penaltı' verileceğine kural değiştirildi ve bu ülkeler 'gol yemekten' kurtuldular. UEFA'nın kararına kızan Galatasaraylı ve Beşiktaşlılar fazla üzülmesinler, mızıkçılık galiba ruhuna işlemiş Avrupalıların, binbir törenle kabul ettikleri kuralları çiğnemekte bile tereddüt etmiyorlar.
Bütçe açıklarının GSYİH'ye oranının % 3'ü geçemeyeceğini öngören kuralın olumlu ve olumsuz yanları tartışılabilir ama euronun dayanağını oluşturan bir temel kural, Avrupa Merkez Bankası'nın şiddetli itirazı da göz ardı edilerek bu kadar kolay delinebiliyor, hatta kaldırılabiliyorsa bundan sonra kim hangi kurala güvenebilir? AB üyesi olmak isteyenlere "burası kurallara bağlı bir topluluk" masalını okuyarak binbir koşul empoze etmek isteyen AB bundan sonra ne kadar inandırıcı olabilir?
Tatile ve eğlenceye bu kadar öncelik veren bir toplumda ekonomik atılımdan, verimliliği artırıp büyümeyi hızlandırmaktan, dünya liginde üst sıralara tırmanmaktan söz etmek de 'enayilik' mi acaba diye düşünüyorum zaman zaman. Şimdi ben de bunları bırakıp tatilde hangi 'sanatçı'nın nerede nasıl cıvıttığını, memesinin ucunu çaktırmadan nasıl gösterdiğini, hangi şarkıcı için özel uçakla 6 bin dolara kostüm getirdildiğini falan yazsam eminim daha fazla ilgi çeker, manşetlik haber bile olabilir.
Serdengeçti'nin sunumu
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin 17 Kasım günü hükümet üyelerine yaptığı sunum da işte bu ilgi hiyerarşisinin kurbanı oldu ve ancak gazetelerin ekonomi sayfalarında kendine yer bulabildi. Oysa bu sunum Türkiye ekonomisinin uygulanmakta olan 'Ulusal Program'la nereden nereye geldiğini ve daha da önemlisi, bundan sonraki yol haritasını, herkesin anlayacağı bir dille ortaya koyan önemli bir doküman. Bu konulara merak duyanların TC Merkez Bankası'nın internet sitesine girerek 54 sayfalık bu sunuma bir göz atmasında yarar var bence.
Serdengeçti'ye göre Ulusal Program'ın öncelikleri: (1) Enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmek, (2) Kamu borç stokunu azaltmak ve (3) Ekonomide sürdülebilir büyüme ortamını tesis etmek. Programın bugüne kadarki uygulamasıyla finans piyasalarında istikrarın sağlandığını ve ekonomide güvenin arttığını, enflasyonda ve faizlerde kayda değer düşüşlerin yaşandığını belirten Serdengeçti, bu performansın önümüzdeki dönemde de sürdürülebilmesi için yurtiçi talebin kontrol altında tutulmasının önemini vurguluyor ve asıl amaca, yani sürdürülebilir büyümeye erişmek için odaklanılması gereken üç hedefi sıralıyor. Bunlar:
• Verimlilik artışının devam etmesi,
• Yönetişim göstergelerinde iyileşme sağlanması ve
• Doğrudan yatırım yapacak yabancı sermayenin geleceği ortamın yaratılması.
Son dönemde özellikle imalat sanayiinde verimlilik artışlarının hızlandığına dikkat çeken Serdengeçti, sürdürülebilir yüksek büyüme hızlarına erişmek için ekonominin tüm sektörlerinde verimliliğin çok daha üst düzeylere çıkartılması gerektiğini belirtiyor.
Yönetişimin önemi
Verimliliğin artırılmasında ise, insan kaynağının ve teknolojinin yanı sıra, 'yönetişim'in de çok önemli olduğu vurgulanıyor Serdengeçti'nin sunumunda. 'İyi yönetişim' hem kamuda hem de özel sektörde uyulması gereken, şeffalık ve hesap verebilirlik gibi yönetim ilkelerini ve etik standartları kapsıyor. Sunumda yer alan grafikte 'iyi yönetişim'i sağlamada başarılı olan ülkelerin, kişi başına milli gelir sıralamasında da üst sıralarda yer aldığı görülüyor. Türkiye ise ne yazık ki her iki ıskalaya göre de en geri durumda olan ülkelerden biri.
Türkiye, toplumsal refahın yolunu açacak olan bir ekonomik atılımı gerçekleştirmek istiyorsa, ekonomik ve siyasal istikrar yolunda attığı adımları sürdürerek Serdengeçti'nin çizdiği yol haritasına odaklanabilir. Tek haneli enflasyon ortamında, 'iyi yönetişim' ilkelerini iyi uygulayan firmaları ve bürokrasisiyle ekonomik büyümeyi hızlandırabilir, milli gelir ve yönetişim ıskalasında üst sıralara tırmanabilir.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından düzenlenen 2. Sanayi Kongresi'nde, Avrupa Birliği (AB) yolundaki Türkiye'nin sürdürülebilir rekabet gücünü yakalamak için nelere odaklanması gerektiği tartışılacak. Avrupa'nın rekabet stratejisini belirleme konusunda söz sahibi olan AB yetkililerinin de katılacağı Kongre'de, küresel rekabete hazırlanmak için yapılması gerekenlerin yanı sıra KOBİ'lerin finansman sorunları ve dünyada sanayi sektörünün geleceği gibi konular da ele alınacak. 2. Sanayi Kongresi, 3 ve 4 Aralık günleri Cevahir Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilecek.