Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye ekonomisinin içine düştüğü çok boyutlu krizin asli sorumlularının şimdi krizi birkaç ayda çözme vaatleriyle sahneye çıkmaya çalıştıklarını görüyoruz. Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'teki köşesinde yer alan açıklamalara göre, Süleyman Demirel, "babalık" hakkını kullanarak krizi iki ayda çözeceğini iddia ederken biricik "kızı" Tansu Çiller de "İddia ediyorum, üç ayda ülkenin psikolojik havasını düzeltirim", demiş.
Bu açıklamaların bir dayanağı var asılında: Yaşanmakta olan krizin öncelikle psikolojik bir kriz olduğunu, halkın moralini düzeltecek bir şeyler yapılması halinde krizin kısa sürede aşılabileceğini düşünenler hiç de az değil ülkemizde. Mevcut hükümet üzerinde yoğunlaşan güvensizlik gölgesi bir yokedilebilse, halka güven veren bir hükümet kurulabilse krizin hemen geride kalacağı inancı hayli yaygın. Ancak bunun nasıl gerçekleşeceği, dış koşulların da ağırlaştığı bir ortamda, istikrarsızlığı artırmadan bir hükümet değişikliğinin nasıl yapılacağı ortaya konmadığı için karamsarlık sürüyor.
Ekonomideki krizin bir hükümet değişikliğiyle, halka güven verilerek ve moral aşılanarak aşılabileceği görüşü gerçekte çok boyutlu olan ekonomik krizin tek boyutlu analizinden kaynaklanıyor. Bu görüşü savunanlar, bu krizin "moral bozukluğu" nedeniyle başlamadığını unutuyorlar. Anımsanacağı gibi geçen yılın kasım ayında, halen morali bozuk olanların pek çoğunun işlerin yolunda olduğunu sandığı bir ortamda, mali sistemdeki sorunların bir anda alevlenmesiyle kriz ortamına girilmiş ve moraller bozulmaya başlamıştı.

Krizin bu ilk aşaması IMF desteği sayesinde atlatıldı ama ekonomimizdeki yapısal sorunların da devreye girmesiyle krizin ikinci aşamasına gelindi. 19 Şubat'ta Çankaya'da yaşanan komedi ise hükümete duyulan güveni bir anda sıfıra indirerek kur depremini tetikledi. Bunun üzerine moraller büsbütün bozuldu ve dolara kaçış salgını başladı. Herkes varını yoğunu dövize yatırarak kendini devalüasyondan korumaya çalıştıkça, kur depreminin artçı şokları birbirini izledi. Dalgalanmaya bırakılan TL. değer yitirdikçe yoksullaşma hissi yaygınlaştı, iç talep yere çakıldı ve ekonomi kilitlendi. Böylece, aslında reel sektörün ve mali sistemin yapısal sorunlarından kaynaklanan krize yeni bir boyut eklenmiş oldu. Kemal Derviş takviyesiyle ayakta kalan mevcut hükümet ise, herhalde biraz da IMF'nin telkiniyle, temeldeki yapısal sorunları ortadan kaldırmaya yönelik yasal düzenlemeleri gerçekleştirdi ama ekonomiyi kilitleyen psikolojiyi kırmada, çeşitli nedenlerle pek başarılı olamadı.
Şimdi ülkeyi birkaç ayda krizden çıkartacağını iddia edenler bunu başarabileceklerini umuyorlar. Ancak bu başarılsa bile kriz aslında aşılmış olmayacak, büyük olasılıkla yeni sorunlar çıkacak. Halkın dövizi çözüp mala yönelmesi halinde belki geçici bir hareketlilik ve iyimserlik yaşanacak ama enflasyon büsbütün azacak, dış denge yeniden bozulabilecek, IMF ile anlaşmayı sürdürmek zorlaşacak. Kısa sürecek aldatıcı bir "mutluluk" için Demirel'e ya da Çiller'e yeniden şans vermeye değer mi acaba?