Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Soğuk bir kış gününde Oxford'da dolaşırken, İbrahim Tatlıses'in "Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik" lafı geldi aklıma. Oxford gibi bir kente sahip olmadığımız için hayıflanmalı mıyız acaba diye düşündüm. İlk anda "evet" demek geçti içimden ama biraz daha düşününce kafam karıştı, doyurucu bir cevap bulamadım bu soruya. Üniversite denince ilk akla gelen yerlerden biri her halde Oxford. Geçen haftanın bir gününü dünyanın en eski üniversite kentlerinden biri olan Oxford'da geçirmek olanağını buldum. Adı çoğu kez Oxford'la birlikte anılan Cambridge'e birkaç kez gitmiştim ama Londra'ya trenle bir saat mesafedeki Oxford'u ilk kez gördüm ve ister istemez etkilendim. Birkaç yıldır Oxford'da bulunan ve bu tarihi kentin içini dışını iyi bilen iki Türk öğrenci, Mehmet ve Gökhan sayesinde görmek olanağını bulduğum tarihsel mekanlarda yüzlerce yıllık geleneklerin her tarafa sinmiş olan etkisini hissettim. Bilim, kültür, uygarlık gibi kavramlar burada farklı bir anlam kazanıyordu sanki. Bu kez Londra'da bir kafede, Financial Times gazetesinin cumartesi günleri verdiği kültür ve sanat ekinin sayfalarını çevirirken "İstanbul yoluyla Avignon" başlıklı yazıyı görüp okuyunca farklı bir noktaya sıçradım. Perşembe günü İstanbul'daki Sabancı Müzesi'nde açılacak olan Picasso sergisinin son yıllarda dünyada açılan en önemli Picasso sergisi olduğunu belirten yazarın bu sergi vesilesiyle gündeme getirdiği temalar üzerinde durulmaya değer nitelikteydi bence.Türkiye'ye gelip Güler Sabancı ve Sabancı Müzesi müdiresi Nazan Ölçer'le görüştükten sonra Financial Times'daki yazıyı yazan Jackie Wullschlager, "Türkiye'nin böyle bir Picasso sergisine ev sahipliği yapması, sanatın kıtalar arasında köprü görevi yapabileceğinin bir kanıtı mı?", diye soruyor. Daha iki yıl önce zinayı suç saymaya kalkışan bir ülkede, "Avignon'un matmazelleri"ni resmeden Picasso'nun sahiplenilmesi ilginç ve kayda değer görünüyor yazara. Bu nedenle İstanbul'daki Picasso sergisini, "taşıdığı siyasal anlam bakımından dünyadaki en önemli sergilerden biri" diye niteliyor. Böyle bir sergi ile İstanbul'da karşılaşmak belli ki hayli şaşırtmış ve etkilemiş Financial Times yazarını.Daha önce İstanbul'a gelip İstanbul Modern'deki sürekli ve geçici sergileri, İstanbul bienalini görmüş olsaydı bu denli şaşırır mıydı bilmiyorum ama Oxford'a sahip olmayan Türkiye'nin Batı'nın kültür ve sanatıyla tanışması ve kaynaşması o kadar da yeni değil aslında. Bu nedenle Türkiye'deki Picasso sergisi de yerli yerine oturuyor. Ancak Türkiye'nin Avrupa'nın gündemine oturduğu bir noktada böyle bir serginin açılması, Türkiye'nin bu kez sanata ve kültüre verdiği önemle yeniden keşfedilmesinin bir parçası olduğu için ayrı bir önem taşıyor. İstanbul'daki Picasso Geçen hafta Koç Grubu'nun desteğiyle yenilenen Madame Tussauds Müzesi'ndeki Atatürk heykelinin yenilenmesi vesilesiyle gelmiştik Londra'ya. Bu hafta Sabancı Grubu'nun girişimiyle gerçekleşen Picasso sergisiyle ilgili kapsamlı yazıyı okuyorum Londra'da. Geçen yıl Londra'da açılmış olan "Türkler" sergisinin bıraktığı olumlu izlenim hâlâ hatırlarda. Eczacıbaşı Grubu'nun katkılarıyla yaşatılan müzik festivalleri, bienaller ve İstanbul Modern artık dünyada da sözü edilen etkinlikler. Bunların yanı sıra müthiş bir sanat ve kültür etkinliği var İstanbul'da.Ekonomideki başarı kuşkusuz çok önemli ama Türkiye'nin uygar dünyadaki imajı açısından kültür ve sanat alanındaki etkinlikler en az ekonomi kadar önemli bence. Türk burjuvazisi de bunu kavramış olmanın meyvelerini alma aşamasına geldi galiba. oulagay@milliyet.com.tr Burjuvazimizin çıkışı