Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay


Devlet Bakanı Güneş Taner'in Reuters ekranlarına yansıyan, "yıl sonu enflasyonunun yüzde 100 civarında olacağını zannediyorum", açıklamasının piyasalarda yarattığı çalkantı üzerine Sayın Taner'in yakınması hoştu. "Piyasalar benim söylediğim bir tek laftan bu kadar korkacaksa o zaman beni olduğumdan çok fazla değerlendiriyorlar. Beni böyle değerlendirmemelerini tavsiye ederim. Netice itibariyle ben de bir insanım," diyordu Sayın Bakan,
Evet, netice itibariyle Güneş Taner de bir insan, ama şu an için "ekonomiden sorumlu devlet bakanı" koltuğunda oturması onu diğer insanlardan farklı kılıyor, bu koltukta oturan birinin her sözünü fevkalade dikkatli kullanması gerekiyor.
O koltukta oturan kişinin nasıl davranması gerektiği ortada ama Sayın Taner'in davranma biçimi ve "yoğurt yeme tarzı" da biraz bu işlerin içinde yoğurulmuş olanlar için bir sır değil. Sayın Taner'in fazla hesaba kitaba dayanmadan iddialı konuşmayı sevdiği, resmin bütününü ortaya koymadan ayrıntılar üzerinde görüş belirtmeye alışkın olduğu biliniyor. Kendi dediği gibi, "olduğundan fazla değerlendirilmemesi" gereken bir insan Sayın Taner.

Akla gelen sorular

O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Bu Güneş Taner'in Reuters ekranına yansıyan iki satırlık bir açıklaması, nasıl oluyor da piyasaları bu kadar etkileyebiliyor? Nasıl oluyor da Sayın Taner'in, üstelik "eksik ve yanlış yansıtıldı", dediği iki satırlık açıklaması mali piyasaları birbirine katıyor? Bu soru birçok diğer soruyu peşinden getiriyor:
* Acaba mali piyasalardaki profesyoneller çok genç ve toy oldukları ve 1980'leri bile hatırlamadıkları için mi Güneş Taner'in laflarını bu kadar ciddiye aldılar?
* Ekonomik verileri ve son gelişmeleri analiz edenler için yıl sonunda enflasyonun "yüzde 100 civarında" gerçekleşmesi çok mu şaşırtıcıydı?
* Ekonomiden sorumlu bakanın böyle bir rakamı telaffuz etmesi, gerçekleşecek rakamın daha da yüksek olacağı beklentisini yarattığı için mi etkili oldu?
* Piyasalar, aslında kendi yaptıkları tahmine yakın bir rakamın Sayın Bakan tarafından da dile getirilmesi üzerine bu tahminin gerçekleşme olasılığının arttığını düşünerek mi tepki gösterdiler?
* Piyasalardaki bazı unsurlar hala gerçek dışı tahminlere inanma eğiliminde oldukları için mi Sayın Taner'in gerçekçi açıklamaları onları şoke etti?
* Piyasalarda yaratılan çalkantı ve volatilite birilerine para kaybettirirken birilerine de iyi para mı kazandırıyor?

Toylar ve kurtlar

Bir kere Türkiye'nin ve Türkiye ekonomisinin kendine özgü koşullarını yeterince dikkate almadan yapılan sığ değerlendirme ve tahminlere inananların piyasalarda da bulunduğu sanırım bir gerçek. Refah - Yol'un "denk bütçe" iddialarını ve 1997 yılı için yüzde 60'lardaki enflasyon tahminlerini ciddiye alanlar olduğunu biliyoruz. Bu arada Güneş Taner'i ve tarzını tanımayanlar olduğunu da düşünebiliriz. Refah - Yol'un yarattığı hayaller aleminde yaşarken gerçeklerle yüzleşmeye başlamanın şoku bu insanları aşırı tepkilere sürüklemiş olabilir.
Yeni hükümetle birlikte ortaya çıkmaya başlayan gerçek tabloyu görme ve yüzde 100'e yaklaşan enflasyon gibi olası sonuçlarını sindirme aşamasındayken bu sonuçların bazılarının ekonomiden sorumlu bir bakan tarafından telaffuz edilmesini ciddiye alarak tepki göstermiş olanlar bulunabilir.
Bütün bunların ötesinde sanırım mali piyasalardaki volatiliteden, ani iniş çıkışlardan yararlanarak iç hacmini artıranlar ve iyi para kazananlar da var her halde. Onlar için Sayın Taner'in bu açıklaması türünden açıklamalar ya da söylentiler bulunmaz fırsatlar yaratıyor.

Türkiye aslında bugün kullanabildiği dış kaynağın çok üzerinde miktarlarda dış kaynak kullanabilecek bir ülke. Gerek uluslarararası tahvil pazarlarından, borçlanma piyasasından gerekse portföy yatırımlarından ve doğrudan yatırımlardan çok daha büyük paylar alabiliriz. Bunların yanısıra Dünya Bankası'nın çeşitli kaynaklarından da, 1980'lerde olduğu gibi, çok daha büyük ölçüde yararlanabiliriz. Bunun önkoşulu ise 1980'lerde "1. kuşak reformları" yapan Türkiye'nin nicedir ertelediği "2. kuşak reformları" yapması.
Geçen hafta ülkemizde bulunan Dünya Bankası yetkililerinin de bunu olabildiğince açık bir dille ifade ettikleri anlaşılıyor. Türkiye bu reformları yapabildiği taktirde, Dünya Bankası'ndan, "Ülke Yardım Stratejisi" kapsamında sağlaması beklenen üç yılda 1.5 milyar doların ötesinde en az 3 milyar dolarlık ek krediden yararlanabilecek.
Dünya Bankası'nın 1997 Kalkınma Raporu'nda da sözü edilen 1. ve 2. kuşak reformların niteliğine baktığımızda 1. kuşak reformların şöyle tanımlandığını görüyoruz: "Bu reformlar genel olarak kur politikası, mali politika ve ticaret politikasından oluşan makroekonomik değişiklikleri kapsar. Gerekli siyasi irade varsa, bu 1. kuşak reformlar bir grup yetenekli teknokrat tarafından kararnameler yoluyla hızla gerçekleştirilebilir. Bu reformlar siyasi etkiler yaratmakla birlikte kurumların yenilenmesini gerektirmez."
Dünya Bankası raporunda, çeşitli devlet kurumlarının yeniden yapılandırılmasını, kapsamlı mevzuat değişikliklerini, sosyal hizmetlerin ve altyapıların yeniden düzenlenmesini gerektiren 2. kuşak reformlarla ilgili olarak da şöyle deniyor: "Bu tür kurumsal reformlar, kamu kuruluşlarının düşünme ve davranma biçimlerinde köklü değişiklikler yapılmasını, yolsuzluğa ve keyfi davranışlara dayalı sistemlerin tamamen yenilenmesini gerektirmektedir. Ancak böyle bir yeniden yapılanma sonucunda inandırıcılığı ve kapasitesi artacak olan devlet kurumları çok daha hızlı ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilirler."
1997 Kalkınma Raporu, 2. kuşak reformlarla etkili hale gelecek olan devletin ekonomik yatırımları ve kalkınmayı nasıl hızlandırdığını verilerle ve örneklerle açıklıyor. Bu raporun sonuçlarının özetlendiği İSO Meclisi'nde İSO Başkanı Hüsamettin Kavi'nin dediği gibi, "bu reformların bir dayatma değil bir ihtiyaç olduğunu topluma anlatarak" bunları başarabilirsek büyük çapta dış kaynak desteği de sağlayarak kalkınmamızı hızlandırabiliriz.

İstanbul Sanat ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen festivaller, dünyaca ünlü sanatçıları sanatseverlerle buluşturmakla kalmıyor, Türkiye'nin uygar dünyaya tanıtımında da önemli bir rol oynuyor. Kendi alanlarında karar alma noktasında bulunan yönetici ve seçkinlerin izlediği çeşitli yayın organlarında İstanbul festivallerinden söz ediliyor.
Ünlü Financial Times gazetesinin geçen hafta sonu yayınlanan sayısında, İstanbul Klasik Müzik Festivali'nin "büyükler liginde" yer aldığı belirtilerek, "Türklerin Avrupa Birliği'ne yaklaşma çabalarında en büyük kozu, kültür cephesinde kaydettikleri aşama olabilir", deniyor. Sanat festivallerindeki başarısıyla dünya süper liginde anılmaya başlanan Türkiye bu başarıyı diğer alanlarda da gösterebilse AB'ye tam üyle olma şansımız da artardı her halde. İSKV Genel Müdürü Melih Fereli ve fedakarca çalışan ekibinin önümüzdeki yıllarda yeni başarılara koşmasını diliyoruz.

Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr