Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


O sabah gazetelere şöyle bir göz attığımda en fazla ilgimi çeken haber İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Mehmet Yıldırım'ın Milli Güvenlik Kurulu'nun "enti püften işleri bırakıp" ekonomiye el koymasını talep eden açıklaması oldu. Evimin yakınındaki duraktan çağırdığım taksiye bindiğimde, artık aşina olduğum şoförün "hocam ne olacak bu işler" türünden bir genel girizgah yaptıktan sonra sözü derhal bu habere getirmesi ise şaşırttı ve biraz da sevindirdi beni. O, İTO Başkanı'nın sözlerini televizyondan izlemiş ve hayretini gizleyememişti. "Hocam, o mevkideki birisi nasıl böyle konuşabiliyor, hiç yakıştıramadım doğrusu", diyerek bu olaydan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu.

İTO Başkanı'nın sıkıntısı
Evet o gün bizim taksi şoförüyle benim gündemimde aynı haber öne çıkmış, her ikimiz de bu işte bir tuhaflık olduğunu düşünerek İTO Başkanı'nın sözlerini yadırgamıştık. Sonraki günlerde aynı rahatsızlığı duyan ve dile getiren çok oldu.
Pekiyi, yaklaşık 300 bin üyesi bulunan Türkiye'nin en büyük meslek odasının başkanı hangi ortamda söylemişti bu sözleri? İTO Başkanı yadırganacak bir taraf bulmamış mıydı bu talebinde? Yoksa derin bir umutsuzluğun ve çaresizliğin itirafı mıydı bu sözler?
Bu soruları kafamda çevirdiğimde Sayın Yıldırım'ın aslında birçok kimsenin, birçok işadamının aklından geçirip de söylemeye cesaret edemediği bir şeyi söylemiş olabileceğini düşündüm. İTO Başkanı belki daha samimi ve açık sözlü davranmış, çaresizlik içindeki özel sektör mensuplarının hislerine tercüman olmuştu.

Yıldırım yalnız değil
Sayın Yıldırım'ın ilk açıklamasına gösterilen tepkiler üzerine yaptığı ikinci açıklama bu düşüncemin pek yanlış olmadığını ortaya koydu. 20 Aralık tarihli Milliyet'teki haberde aynen şöyle deniyor: "Kendisiyle aynı fikirde pek çok işadamının bulunduğunu kaydeden Yıldırım, 'Bunların yüreği yok söyleyemiyorlar, bunları ben söylemedim, söylettirdiler' diye konuştu". Aynı soru daha sonra İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi'ye sorulduğunda o da Yıldırım'ı bu sözleri söylemeye iten tepki birikimini paylaştığını hissettiriyordu.

Sorun reel ekonomide
Sayın Yıldırım'ı bu sözleri söylemeye iten şartlar ne olursa olsun İTO Başkanı'nın sözlerini "densizlik" ya da "sorumsuzluk" olarak nitelemek mümkün. İşadamlarımızın ya da örgütlerinin başları sıkışınca işi askere havale etmenin kolaycılığına kapıldıklarını daha önce de gördük. Ancak bunun ötesinde İTO Başkanı'nı böyle konuşmaya ve pek çok işadamını böyle düşünmeye iten nedenleri de göz ardı etmemek gerekiyor.
Şimdi IMF ve Dünya Bankası'ndan destek geldi diye yeniden pembe hayal senaryoları çizebilecek olanların unuttuğu çok önemli bir gerçek var. Türkiye ekonomisindeki asıl sorun reel sektörlerde. Yıllardır süren (ve ne yazık ki hala da aşılamayan) istikrarsızlık ortamında teknolojiden, yatırımdan, verimlilikten önce faiz ve kur hesabını düşünmek zorunda kalan sanayicimiz, tüccarımız, işadamımız şimdi rekabet gücünün nasıl eridiğini görüyor ve rekabetin nefesini ensesinde hissediyor. İnsanlar bu noktadayken son krizin, bir yıldır beslenen istikrar umutlarını yeniden yıkması, sanırım çoğu kimsenin sabrını taşırdı ve "kurtar bizi MGK" noktasına gelindi.
Olayın bu boyutunu görmezsek gelecekte olabilecekleri de doğru değerlendiremeyiz.

Sekiz yıldır aralıksız büyüyen ve özellikle son yıllarda sıra dışı bir büyüme temposu yakalayan ABD ekonomisi şimdi hızlı bir yavaşlama yaşıyor. GSMH büyüme hızı ikinci çeyrekteki % 5.6'dan 2000 yılının üçüncü çeyreğinde % 2.2'ye gerilerken ekonominin önümüzdeki dönemde bir resesyona girip girmeyeceği tartışılıyor.
İşin ilginç yanı bu tartışmanın tam da ABD'nin yeni Başkanı Bush'un görevi devralmak üzere olduğu günlerde alevlenmesi. Başkan Bush ve Başkan Yardımcısı Cheney, Clinton yönetiminden "resesyona girme sinyalleri veren" bir ekonomi devralmak üzere olduklarını belirterek bizim çok iyi bildiğimiz tarzda bir "enkaz edebiyatı" yapmaya başladılar. Clinton ve ekibi ise kendi dönemlerine rastlayan sekiz yıllık kesintisiz büyüme başarısını hatırlatarak Bush ve Cheney'in tutumunu "sorumsuzluk" olarak niteliyor ve ekonomi % 2'nin üzerinde büyürken yeni Başkan'ın ve ekibinin "resesyon"dan söz etmesinin aslında resesyona davetiye çıkarmak anlamına geldiğini ileri sürüyorlar.

Önceki hafta İngiltere'de kitapçı raflarını tararken gözüme takılan "Beethoven's Hair" (Beethoven'in Saçı)adlı ilginç kitapta, ünlü bestecinin sağırlığının ve ölümünün kurşun zehirlenmesinden kaynaklanmış olabileceği ileri sürülüyor. Dev bestecinin ölüm anında yanında bulunan ve onun bir tutam saçını keserek saklayan kişinin itiraflarına dayandırılan kitapta ileri sürülen iddiaya göre bu bir tutam saçın analizi yapılmış Beethoven'in aslında yavaş yavaş zehirlenerek öldüğü saptanmış. İddiaya göre, bestelerini yaparken kullandığı kurşun kalemleri ağzına götürme alışkanlığı olan ünlü besteci önce işitme yeteneğini yitirmiş, bu olayın yarattığı gerilimle kalemlerini daha da yoğun biçimde kemirmeye başlayınca da sonunda onu ölüme götüren sürece girilmiş.

IMF'ye verilen son niyet mektubunda, 2001 yılında 12 aylık enflasyonun (Aralık 2000 - Aralık 2001 döneminde) tüketici fiyatları(TÜFE) bazında % 12 olması hedefleniyor. Başta kur hedefi ve ücret - maaş artışları olmak üzere tüm diğer hedefler de bu enflasyon hedefine göre belirleniyor. Öte yandan aynı niyet mektubunun hemen başında 2000 yılı sonunda 12 aylık enflasyonun TÜFE bazında % 38'i bulacağı itiraf ediliyor.

% 38'den % 12'ye
Bu noktada önce şunu saptayalım: 2000 yılında gösterilen tüm çabaya, aksamadan işleyen kur çıpasına, petrol ve KİT zamlarının ertelenmesine karşın enflasyonun inebildiği noktanın % 38 olması çok anlamlı bence. Son krizin de hiçbir payı yok bunda. Bu sonuç Türkiye'de enflasyonu % 30'ların altına indirmenin çok daha zor olduğunu gösteriyor.
Acaba 2001 yılında hangi mucize gerçekleşecek de Türkiye'de enflasyon 2000 sonundakinin üçte birine, hatta daha altına düşecek? Evet ekonomi yavaşlayacak, iç talep gevşeyecek belki ama bunların hiçbirinin % 12'lik hedefi tutturmak için yeterli olacağını düşünemiyorum. Eğer enflasyon hedefi tutmazsa diğer hedefler ne olacak? Sormamız gereken soru bu galiba.