Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Son günlerin en önemli ve en düşündürücü haberi ne iki bankaya daha el konması, ne üçüncü GSM ihalesiyle ilgili anlaşmanın imzalanması, ne de tıka basa kebap yedikten sonra Viagra almanın bir işe yaramadığının açıklanması; son günlerin en önemli ve düşündürücü haberi Türkiye'nin kendi nüfusunu sağlıklı olarak sayamadığının açıklanması.
Evet, sevgili okurlar, Cumhuriyet'in kuruluşundan 77 yıl sonra, bilgisayarın çocuk oyuncağı haline geldiği şu 2000 yılında, bizleri evlerimize hapsederek saymaya kalkışan devletimiz sağlıklı bir sayım yapmayı becerememiş. Sayım sonuçları nüfusumuzun 71.9 milyona çıktığını gösteriyormuş ve bu rakamın olması gerekenden 5 milyon kadar fazla olduğu tahmin ediliyormuş.
Dün bu haberi haklı olarak sürmanşet yapan Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün köşesinde yazdıkları olayın vahametini daha da artırıyor. Nüfusun 71.9 milyon çıkmasını "tam anlamıyla sahtekarlık" olarak niteleyen Özkök şöyle devam ediyor: "Vakıflar İdaresi'nden kişi başına 35 milyon lira yardım almaya çalışan belediyeler, adam yığma yoluyla nüfuslarını artırmaya çalışıyordu. Dolayısıyla Bakanlık belli bir marj içinde, nüfus kabartılmasını bekliyordu. Ama bu boyutta örgütlü bir sahtekarlığı tahayyül etmek bile mümkün değildi.."
Nüfus, bir ülkenin envanteri çıkartılırken ilk bakılan rakamdır. Bilgi çağında önemi çok daha iyi anlaşılan insan varlığının sağlıklı bir envanterinin çıkartılması, insan sayısının ve niteliklerinin belirlenmesi her ülkenin ilk yapması gereken şeydir. O ülkeyle ilgili birçok karşılaştırma bu sayı esas alınarak yapılacaktır. Örneğin Türkiye'nin nüfusu tahmin edildiği gibi 67 milyon dolayındaysa kişi başına milli gelirimiz 3.200 doları aşar, sayım sonucunda belirlendiği gibi 72 milyonsa 3.000 doların altına iner. Nüfusunu doğru sayamayan bir ülkenin hiç bir göstergesi ciddiye alınamaz. Nüfus sayımını doğru yapmanın önemini kavramayan bir ülkede hiç bir şeye güvenilemez.
Türkiye'de devletin bu sayımı sağlıklı yapabilecek bir kapasitede olmaması zaten yeterince vahim bir durum yaratıyor ama belediyelerin, daha fazla yardım alabilmek için, örgütlü bir çabayla nüfuslarını şişirmeye kalkışmış oldukları iddiası olayın vahametini daha da artırıyor. Bu iddia doğruysa, insanların ve kurumların, üstelik belediye gibi kamu görevi yapan kurumların, kendi kişisel ve kurumsal çıkarları uğruna ülke ve toplum yararını nasıl hayasızca çiğneyebildiklerinin çok çarpıcı bir örneğiyle karşı karşıyayız demektir.
İnsanını sayamayan bir ülkede Cumhuriyet'i kutlasak ne olur?


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr