Bu köşenin boş kaldığı son haftalarda yazarınız boş durmadı; halkın nabzını tuttu, gözünün içine baktı, ruhunu okudu ve halktan aldığı ilhamla seçimden sonra her şeyin daha iyi olacağına karar verdi. 3 Kasım sonrasında faizler düşecek, ekonomi canlanacak, istihdam artacak, borç sorunu aşılacak, evvel Allah IMF’den de kurtulup nurlu ufuklara yöneleceğiz.
Doğrusunu isterseniz yakın çevremdeki karamsar havadan biraz sıkıldığım için yazıya böyle başlamak geldi içimden. Aslında ne halkın nabzını tutmak için özel bir çaba harcadım son haftalarda; ne de, yazının başlığında yer alan ünlem işaretinden de anlaşılacağı gibi, 3 Kasım sonrasında Türkiye’de her şeyin daha iyi olacağı kanısındayım. Ülke genelinde seçime umut bağlayan ve seçim sonrasında her şeyin daha iyi olacağını düşünenlerin hayli fazla olduğunu hisseder gibiyim. Seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloyu da bu beklentinin ışığında değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Bu noktada bu seçimi gündeme getirenler yanlış hesap yaptıklarını hangi noktada teslim edecekler, bilmiyorum ama Türkiye’nin derin bir krizin hemen her kesimi olumsuz etkilediği bir ortamda seçime gittiği ortada. Bu ortamda yaşarken seçim sonrasında her şeyin daha iyi olacağını düşünenlerin iki dayanağı var: Birincisi, ülkeyi ve kendilerini bu duruma düşürenleri sandıkta cezalandırarak iktidardan uzaklaştıracaklarına inanıyorlar; ikincisi, onların yerine iktidara getireceklerinin bu olumsuzlukları gidereceğine inanıyorlar.
Kamouyu yoklamalarına ve genel havaya bakacak olursak, birinci hedefin gerçekleşme olasılığının hayli yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre Türkiye’nin son 15 yılına damgasını vuran siyasi kadronun 3 Kasım’da büyük ölçüde tasfiye olacağını söylenebilir. Hayli gecikmiş olan bu tasfiyenin gerekli olduğunu söylemek de mümkün.
Ancak çapsızlığı kanıtlanmış olan bir siyasi kadronun tasfiyesi, onların da katkısıyla ortaya çıkmış olan olumsuzlukların ve sorunların bir anda aşılacağı anlamına gelmiyor, ne yazık ki. Onların yerine iktidara gelecek olanların bu olumsuzlukları ve sorunları kısa sürede ortadan kaldırması da pek mümkün görünmüyor. Oysa onlara oy verenlerin böyle bir beklentisi var, birden büyük bir değişim yaşanacağını ve kendi durumlarının kısa sürede iyileşeceğini umuyorlar. Bu umutla seçimi bekliyorlar.
Seçim kampanyası sırasında, özellikle seçmenin zayıf noktalarını iyi istismar eden partilerin yaptığı çılgınca vaatlerin de beslediği bu beklenti seli aslında büyük bir tehlikenin habercisi. Kamuoyu yoklamalarının saptamaları doğru çıkar ve AKP ile Genç Parti, seçimde beklenen başarıyı göstererek iktidar partisi ya da iktidar ortağı olurlarsa, doruğa çıkacak olan bu beklentileri karşılama sorunuyla karşı karşıya bulacaklar kendilerini. İktidar deneyimi olmayan bu partilerin bu ortamda kendilerini kaybetmeleri ve vaatlerinin bir kısmını gerçekleştirmeye çalışırken ekonominin tüm dengelerini altüst etmeleri ve özellikle mali piyasalarda çalkantı yaratmaları yüksek bir olasılık. Bu ortamda IMF ile ilişkilerin sorunsuz sürdürülmesi ve 2003 yılının dış kaynak gereksiniminin karşılanması da zorlaşabilir ve yeni bir krizin koşulları hazırlanmış olur.
Umarız, "seçimden sonra her şey daha iyi olacak" beklentisi, her şeyin daha kötüye gitmesine yol açmaz.