Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Osman Ulagay


"İrtica tehdidi" vurgusu Refah - Yol'un ekonomideki fiyaskosunu gözden kaçırdı
Refah - Yol'u "irtica tehdidi"ni öne çıkartarak vurmak bazılarının kolayına geldi. "İrtica tehdidi"ni kullanarak Refah Partisi(RP)ye karşı bir cephe kurmanın kolaylığı Refah - Yol'a karşı tepkinin bu yönde yoğunlaşmasına yol açtı; bu arada Refah - Yol'un halkı ve piyasaları nasıl kandırdığı, peşpeşe sıralanan martavallarla milletin nasıl oyalandığı unutuldu. RP'nin ve Refah - Yol'un ipliğini pazara çıkarmak için asıl vurgulanması gerekenler gözardı edildiği için bunlar hala, "biz çok başarılıydık, başarımızı çekemeyen çevreler taş koydu, netice almamızı engelledi", diye konuşabiliyor.

Paket değil balon

Refah - Yol'un ve özellikle de RP'nin ekonomi alanındaki fiyaskosunun en çarpıcı örneklerinden birini Sayın Erbakan'ın ünlü "kaynak paketleri"nin durumu sergiliyor. Arkadaşımız Nedim Şener'in Hazine verilerinden yararlanarak ortaya koyduğu tablo(Milliyet, 27 haziran 1997) büyük tantanayla ilan edilen ve kamuoyunu meşgul eden kaynak paketlerinin ne denli büyük bir balon olduğunu gösteriyor.
Sayın Erbakan'ın 1. kaynak paketinden 22.2 milyar dolar gelir beklenirken gerçekleşme 4.2 milyar dolarda kalmış. Kaynak paketlerinin bu en büyük başarısı(!) öncelikle iki borç kaleminden kaynaklanmış: döviz cinsinden tahvil ihracıyla bankalardan 2.1 milyar dolar borçlanılması ve bedelsiz ithalat uygulamasından yararlanmak için Ziraat Bankası'na yatan 1.1 milyar dolarlık mevduat. Bakiye 1 milyar dolar da KİT'lerin fonlarının Kamu Ortak Hesabı'ında toplanmasından sağlanmış. Yani anlı şanlı kaynak paketlerinin tek başarısı da aslında hiç biri yeni kaynak yaratmayan bu üç kalemden oluşuyor.
Erbakan Hoca'nın 9.8 milyar dolar gelir hedefleyen 2. kaynak paketinden Hazine'ye aktarılan gelir ne kadar biliyor musunuz? Tam tamına 31 milyon(evet milyar değil milyon) dolar. 11.1 milyar dolarlık 3. kaynak paketinden ise kuruş girmemiş Hazine'ye. Toplam olarak 43.1 milyar dolar gelir hedefleyen kaynak paketleri sayesinde topu topu 4.2 milyar dolar girmiş Hazine'ye, bunun da yüzde 75'i borç, vadesi gelince faiziyle geri ödenecek. Neresinden baksanız benzeri görülmemiş bir başarı.
Pekiyi Başbakan Hocamız, "Birinci kaynak paketinde 10 milyar dolarlık hedefe ulaştık"(Dünya gazetesi, 6.10.96) dememiş miydi? Sayın Hocamız "her yerden para çıkıyor"(Sabah, 13.11.96) diye demeçler patlatmamış mıydı? Ortağı Sayın Çiller, "sadece ocak ayında 580 milyon dolar özelleştirme var"(Hürriyet, 18.1.97) diye böbürlenmemiş miydi?

Denk bütçe palavrası

"Kaynak paketleri" diye balonlar uçuran Sayın Erbakan'ın "denk bütçe" iddiası da içi boş bir slogandı. Aslında ciddiye alınması gereken bir hedef olan "denk bütçe"nin tamamen kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir slogan olarak kullanılması da Hoca'ya nasip oldu. Biraz bu işlerden anlayan kimse bunu ciddiye almadı ama "denk bütçe" sloganı RP'pe ve Refah - Yol'a puan sağlamayı hedefleyen bir slogan olarak defalarca kullanıldı, halkı fena halde yanıltıldı.
Refah - Yol'un bütçedeki fiyaskoyu gizleme çabalarına karşın, bu yılın ilk beş ayındaki bütçe açığının 500 trilyon lirayı aştığını biliyoruz. Ancak kamunun gerçek açığıyla ilgili tablonun daha da vahim olduğu yolunda iddialar var. Refah - Yol'un bütçe açığını küçük göstermek için yaptığı çeşitli kaydırmalarla aslında açığın parçası olması gereken hatırı sayılır miktarda açığı başka kamu kuruluşlarında kamufe ettiği ve gerçek açığın 500 trilyonun çok çok üzerinde olduğu ileri sürülüyor.

Büyük projeler

Başbakan Erbakan ve yardımcısı Çiller'in büyük tantanayla açıkladıkları büyük projelerden de hemen hiç birinde kayda değer ilerleme sağlanamadı. Özelleştirme gene tıkandı, enerji santrallarının kiralanması bir başka bahara kaldı. Bu arada hayli saf bazı piyasa uzmanlarının, "yüzde 50'lere iner" dediği enflasyon yüzde 80'lerde kaldı.
Bütünüyle fevkalade acıklı bir tablo. Erbakan Hocamız ve Çiller Bacımız milleti çok fena kandırmış, birileri de buna alet olmuş. Ekonomideki bu fiyasko tablosu normal bir ülkede bir hükümeti götürmeye yeter de artar ama burası Türkiye; burada ekonomideki fiyaskolar götürmez hükümetleri, "irtica tehlikesi" götürür.


Mesut Yılmaz tarafından kurulması beklenen yeni hükümette ekonominin koordinasyonuyla sorumlu bakanlığın Sayın Güneş Taner'e verileceğini duyduğumda ilk tepkim biraz kaygılanmak oldu. Sayın Taner'in daha önce bakanlık yaptığı dönemlerde sergilediği aşırı iddialı tavrı hatırlayınca, Refah - Yol'un balonlarıyla kaybedilen bir yılın ardından yeni fantezilere mi yelken açacağız diye geçirdim içimden. Vaktiyle enflasyonu "şahsi meselesi" ilan edip sonra biraz mahcup olan Sayın Taner'in o günlerden aklımda kalan tarzı bana ister istemez bunları düşündürdü.
Umarım bu kaygılarım yersizdir ve Sayın Taner aklın gereğini yapar, aşırı iddialı hedefler ortaya koymadan gerçekçi bir programla ekonominin rotasını belirler. Halen politikacı olarak ANAP saflarında bulunan deneyimli isimlerden en iyi biçimde yararlanır, bir süredir devlet dışında görev yapan işinin ehli bazı eski bürokratları yeniden hizmete çağırır, bu kadrolardaki akıl ve bilgi birikimini ekonomi yönetimine kazandırır.
Aldığım ilk izlenim Güneş Taner'in böyle bir yol izleyeceğini düşündürüyor. Bu yola girilirse ve öncelikle IMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerde olumlu bir çizgiye gelinirse, uluslararası finans piyasalarında giderek bozulan görüntümüzü düzeltmeye başlayabilir ve darboğazları aşmak için yeni olanaklara kavuşabiliriz diye düşünüyorum.


Önceki gün İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi ile konuşurken değindiği iki noktayı not ettim. "İş alemi de, işçi kesimi de, sivil toplum kuruluşları da bu işin böyle gitmeyeceğini görüyor artık, bu önemli", diyen Sayın Kavi, Ankara dönüşü edindiği şu izlenimi de ekledi: "sanırım parlamenterlerin bir çoğu da görüyor bunu."
Bu işin böyle gitmeyeceği salt Refah - Yol'la ilgili bir saptama değil. Bunun ötesinde, her hangi bir hükümetin verimli çalışabilmesi için, devletin ve rejimin iyi işlemesi için yapılması gereken reformlar, düzenlemeler var. Bunların önemini vurgulayan görüş, "canım biz Ankara'ya boşverelim, kendi işimize bakalım", görüşünden çok farklı bir anlayışı yansıtıyor. Ülke yönetiminin, devletin işleyişinin hafife alınamayacağını vurguluyor bu anlayış.
Dünya Bankası'nın "1997 Kalkınma Raporu'nda da bu noktanın altı çizilmiş, hükümet ve devlet yönetiminin etkili ve inandırıcı olduğu ülkelerde yatırımların ve ekonomik büyümenin de daha yüksek olduğu rakamlarla kanıtlanmış. Dünya Bankası'na göre hükümetlerin öncelikle (1) Hukukun üstünlüğünü, (2) Makroekonomik istikrarı, (3) Temel sosyal hizmetleri ve altyapıları, (4) Toplumun ezilen kesimi için etkili bir sosyal güvenlik ağını ve (5) Çevrenin korunmasını sağlaması gerekli. Hızlı büyüyen ülkeler bu işlevleri daha iyi yerine getiren hükümetlerle büyümüş.


Yazara Email O.Ulagay@milliyet.com.tr