HSBC Bankası'ndaki korkunç patlamayı gerçekleştirdiği belirtilen İlyas Kuncak'ın 17 yaşındaki oğlu Nurullah Kuncak, arkadaşımız Elif Korap'ın "Cihat konusunda ne düşünüyorsun?" sorusuna şu cevabı veriyor: "Şimdi vatanımı işgal etseler, ki bu olacak ileride, vatanımı korumak için cihat ederim. Babam da ederdi. Sonuçta Iraklı da olsa, Müslümanlar için savaşmayı göze alırım.. Babamın çok zoruna giden bir şey vardı. Bilmem kaç bin tane Iraklı kadına tecavüz edilmiş. 'Oğlum bir gün Türkiye böyle işgal edilse, evimize gelseler ne yaparız?' diye sordu..."
Belli bir dünya görüşü ve algılama çerçevesi içinde "bilinçli" bir tepkinin ifadesi bu. Müslüman bir gencin, bir noktada kendi vatanını, kendi ailesini, kendi varlığını da tehdit edebileceğini düşündüğü, olası bir saldırıya karşı duyduğu bir tepkinin ifadesi. Belki de korkunç eylemi gerçekleştirdiği belirtilen babasının davranışını da açıklayan bir tepki bu.
Amerika'nın Irak'ı işgali bu tür tepkilerin yaygınlaşmasına ortam hazırlıyor. Öteden beri kendini aşağılanmış hisseden Arap halklarının yanı sıra bölgedeki ve dünyadaki Müslümanlar, kendilerinin yeni saldırıların hedefi olabileceğini düşünüyor. Bu durum ise Ortadoğu'da statükonun bozulmasıyla ortaya çıkan kargaşa ortamından yararlanan terör örgütlerinin işine yarıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, sonunda Türkiye'yi de vuran teröre, AKP tabanına ters gelmeyecek, uygun bir isim ararken, bu terör dalgasının arka planındaki tabloyu ne ölçüde hesaba katıyor, bilmiyorum. Terörün tahribatını en aza indirmek için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması kuşkusuz önemli ama arka plandaki 'büyük resmi' görmeden halen yaşanmakta olan terör dalgasının dayanaklarını anlamak olanaksız. Türkiye'yi de etkileyen terör dalgasının arka planındaki 'büyük resim'e baktığımızda, sonuçta bütün Ortadoğu'yu etkileyebilecek bir büyük kargaşanın açılış hamlelerini görebiliyoruz.
11 Eylül tetikledi
Bu kargaşanın gerisinde ise ABD'nin 11 Eylül sonrasında Ortadoğu'daki statükoyu bozarak kendi çıkarlarına uygun bir "yeni düzen" kurma projesi var. Ortadoğu'da 11 Eylül öncesinde mevcut statükoya tepki duyan Usame bin Laden ve El Kaide terör örgütünün 11 Eylül öncesindeki eylemleri de ciddiye alınacak nitelikteydi ama bu grupların baş düşman saydıkları ABD'nin, Ortadoğu'daki statükoyu yıkmaya karar vermesi için 11 Eylül'ün yaşanması gerekti.
11 Eylül'de yaşanan şok ABD'yi farklı bir noktaya sıçrattı. ABD, Suudi Arabistan gibi Amerikan çıkarlarını savunur görünen ülkelerin bile artık güvenilir sayılamayacağını gördü ve Ortadoğu'daki statükoyu köklü biçimde değiştirmeden bölgenin, petrolün ve kendisinin güvencede olamayacağını düşünmeye başladı. O halde ABD, gerektiğinde zor kullanmayı da göze alarak, bölgede kapsamlı bir rejim değişikliğinin öncülüğünü yapmalıydı. Kısaca 'Neo - Con'lar diye anılan yeni muhafazakâr akıl hocalarının Bush yönetimine önerdiği de buydu. ABD'nin, Afganistan ve Irak'tan başlayarak kendine güven vermeyen rejimleri bir bir değiştirmesi ve bölgede piyasa ekonomisiyle kalkınmanın ve katılımcı demokrasinin öncüsü olması gerekiyordu. Amerika, Ortadoğu'da statükoyu bozmaya, 'vazo'yu kırmaya karar vermişti.
İktidarın askeri güç kullanılarak değiştirildiği Irak'da yaşanacağı düşünülen olumlu deneyin, bölgedeki diğer ülkeler için bir örnek oluşturması ve rejim değişikliğini özendirmesi bekleniyordu. ABD üstün askeri gücünün vurucu ve sindirici etkisiyle, bu sürecin aksamadan işleyeceğini düşünüyordu. Bu süreç işlerken Filistin'in de çaresiz kalarak, bölgenin tek hâkimi haline gelecek olan ABD'nin önerdiği bir anlaşmayı kabul edeceği umuluyordu.
Kendine ve askeri üstünlüğüne çok güvenen ABD, Birleşmiş Milletler'i ve bazı geleneksel müttefiklerini yanına çekmeye gerek duymadan Irak'a savaş açtı ve bu operasyonu başlattı. Ancak askeri operasyon dışında, işler hiç de umduğu gibi gitmedi. Irak'ta Amerikan - İngiliz işgaline karşı oluşan çok boyutlu tepki ve direniş, planın ilk aşaması olan güvenliğin sağlanmasını bile olanaksız hale getirirken ülkede meşruiyete sahip bir siyasi otoritenin nasıl kurulacağı ve demokrasiye geçişin nasıl sağlanacağı da hâlâ bilinmiyor. Farklı fikirler, öneriler, hevesler havalarda uçuşuyor ama sonuçta ne olacağını kimse kestiremiyor. Bu arada krallığın ihyası ya da Irak'ın üçe bölünmesi gibi öneriler de dile getiriliyor.
Şimdilik yalnızca Irak'taki rejim değiştirme ve yeni düzeni kurma denemesinin yarattığı kargaşayı ve bu kargaşanın, bu otorite boşluğunun terörle sonuç almak isteyen grupların ekmeğine nasıl yağ sürdüğünü tartışıyoruz. Siz bir de bu kargaşanın, ergeç rejim değişikliği geçirmesi beklenen Suudi Arabistan'a, Suriye'ye, hatta Mısır'a sıçradığını düşünün bir an için ve ortaya çıkacak tabloyu bir hayal edin. Sanırım ürkeceksiniz ve "keşke vazo kırılmasaydı" diyeceksiniz. Ancak 'vazo' kırıldı bir kere.