Ekonomimizdeki küçülme birinci yılını doldururken yaşadığımız deprem felaketleri içimizi iyice kararttı, kolay bozulmayan moralimiz iyice bozuldu. Bu kasvetli havayı dağıtacak ve ayağımızı yerden kesecek bir iyimserlik rüzgarına fena halde ihtiyacımız vardı.
Bizim bu hale düşmemiz, ilginç biçimde dünyanın bize bakışını değiştirdi sanki. Türkiye'yi Avrupa kıtasına 1.2 metre daha yaklaştıran deprem sonrasında dış dünyanın Türkiye'ye gösterdiği ilgi, depremin yaralarını sarma çabasının ötesinde bir yakınlığa dönüştü. Birkaç başlık altında özetlersek:
* Yunanistan'la ilişkilerimizde, daha önemlisi iki halkın birbirine bakışında gözle görülür bir yumuşama oldu.
* Yunanistan'la ilişkilerdeki bu açılımın da katkısıyla, Türkiye'nin Avrupa Birliği adaylığı gerçekleşme olasılığı yükselen bir hedef haline geldi.
* ABD'nin Türkiye'ye verdiği önem ve destek Başkan Clinton'ın ziyaretiyle yeni bir vurgu kazandı ve tüm dünyanın dikkatini çekti.
* IMF (Uluslararası Para Fonu), ABD'den aldığı sinyallerin de etkisiyle, Türkiye ile bir stand - by anlaşması yapma noktasına geldi.
* IMF ile anlaşmanın gündeme gelmesi ve Türk hükümetinin de bu anlaşmaya sadık kalacağı yolunda işaretler vermesi uluslararası piyasaların ve "reyting" (derecelendirme) kuruluşlarının Türkiye'ye daha olumlu bakmalarına yol açtı.
Hiç de hafife alınamayacak olan bu gelişmeler, "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" diyenleri bile etkiledi, dış dünyanın Türkiye'ye karşı komplolar peşinde olduğu inancı ciddi bir darbe yedi. Dış dünyanın ve öncelikle ABD'nin Öcalan'ın ele geçirilmesinden başlayarak verdiği destek, bozulan moralleri düzelten sürecin ateşleyicisi oldu. "Türk balonu" ithal gazla havalanmaya başladı.
"Balon" deyimini kullanmamın nedeni bu kez de aşırı bir iyimserlik rüzgarına kapıldığımızı düşünmemden kaynaklanıyor. Borsamız inanılmaz rekorlar kırıyor, ekonomimizin bir anda derin bir çukurdan Everest'in tepesine sıçrayacağı iddia ediliyor, IMF ile mutabık kalınan programının hedeflerine varacağı varsayılıyor, bankaların cafcaflı kampanyaları ve şölenleri sürüyor, Avrupa Birliği adaylığı çantada keklik sayılıyor.
Bu ortamda, uygulanması hayli zor olan IMF programının ilk aşamada ekonomiyi canlandırmayacağını, 2000 yılının ilk yarısında ekonomide hızlı bir canlanma beklemenin pek gerçekçi görünmediğini, birçok şirketin ve bazı bankaların durumlarının hiç de parlak olmadığını, Avrupa Birliği adaylığı konusunda sorunlar da yaşanabileceğini hatırlatmak da tabii bizim gibi "kara gözlüklü"lere kalıyor.
Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr