Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Devlet İstatistik Enstitüsünün (DİE) önceki gün açıkladığı veriler, Arı Hareketinin 10. yılı nedeniyle düzenlenen davette, ekonomimizdeki gelişmeleri biraz da kaygıyla izleyen dostlarla konuştuklarımızın üzerine tuz biber ekti adeta. DİEye göre bu yılın ilk beş ayında dış ticaret açığımız, geçen yılın aynı dönemine göre % 92 büyüyerek 13.8 milyar doları aşmış ve ihracatımızın ithalatı karşılama oranı % 60ın altına inmiş. Tüketim malları ithalatındaki artış mayıs ayında % 114e, ilk beş ayda % 111e yaklaşmış. Öte yandan DİEnin Hanehalkı İşgücü Anketine göre 2003 yılının ilk çeyreğinde % 12.3, ikinci çeyreğinde % 10.0, üçüncü çeyreğinde % 9.4, son çeyreğinde % 10.3 olan işsizlik oranı bu yılın ilk çeyreğinde % 12.4e yükselmiş, genç nüfustaki işsizlik oranı ise % 23.7ye tırmanmış. Bu veriler ekonomimizin, dış açığı hızla büyüten, buna karşılık istihdamı pek artıramayan, hatta hizmetler kesimindeki (niteliği tartışmalı) istihdam düşüşü nedeniyle işsizlik oranını artıran bir büyüme sürecinde olduğunu gösteriyor. On yıl önce "katılımcı demokrasiyi yerleştirmek ve geleceğin toplum liderlerini yetiştirmek" amacıyla ANAP bünyesinde örgütlenen ancak daha sonra ANAPtan umudunu keserek kendi yolunu çizen Arı Hareketinin 10. yıl davetinde her kesimden tanınmış kişilere rastlamak hiç de zor değildi. Gök gürültülü yağmurun İstanbulu teslim aldığı bir temmuz akşamında böyle bir katılımı sağlamak küçümsenmeyecek bir başarıydı doğrusu. Davetliler arasında ağırlık çoğu şu anda minder dışına düşmüş siyasetçilerdeydi ve en çok da siyasi tablonun geleceği konuşuldu galiba ama ben karşılaştığım dostlarla ekonomimizi ve Avrupa Birliği (AB) serüvenimizi konuştum. Konuştuğum kişiler arasında Kemal Derviş, Zekeriya Yıldırım, Ali Tigrel, Süleyman Yaşar, Burhan Karaçam ve Hasan Subaşı gibi ekonomi yönetiminde ve iş hayatında önemli görevler üstlenmiş kişiler vardı. O akşamki sohbetlerden benim not ettiğim noktaların başlıcaları şunlar: Kaygı dolu bekleyiş Vadeli ithalat söz konusu olduğu için, tırmanan ithalatın döviz çıkışına yapacağı birikimli etkiyi önümüzdeki dönemde daha çarpıcı biçimde hissedeceğiz.Düşük kâr marjlarıyla sürdürülen ihracat önümüzdeki dönemde yavaşlayacak.Sanayimizin daha çok ithal girdi kullanması da ithalattaki artışı körüklüyor.Cari açık büyüyor ve bu açığın giderek daha büyük bölümü kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse ediliyor. Bu büyüyen bir risk oluşturuyor.Bankalar gene döviz pozisyonu açmaya başladılar, aktifleriyle pasifleri arasındaki uyumsuzluk daha da artıyor.Reel faizler hâlâ çok yüksek ve bunun faturası 2005 yılı bütçesini de olumsuz etkileyecek.İç piyasadaki para darlığı bir noktadan sonra ekonomideki canlanmayı yavaşlatacak ve istihdam artışı gerçekleşmeyecek.AKP hükümeti de devleti küçültemedi, tersine büyütüyor.AB Türkiyeye "hayır" diyemeyecek ama gri ışık yakacak. Bunun ekonomideki ve siyasetteki yansımaları farklı olabilir.ABnin Türkiyeye görüşme tarihi vermesi henüz kesin değil, çabaları sürdürmek gerekli.Hükümet "biz nasıl olsa ABden tarih alacağız, IMFyi oyalasak da olur" havasına girdiyse bu tehlikeli. Benim geçen akşam not ettiğim bu kaygılar bir süredir çeşitli çevrelerde dile getiriliyor. Ayrıca ekonomi yönetiminin ekonomideki gelişmeleri yönlendirme kapasitesinin sınırlı olduğunu ve gelişmelerin gerisinde sürüklendiğini düşünenler, ansızın gündeme gelebilecek bir olumsuz gelişmenin bir anda paniğe yol açabileceği kaygısını da taşıyorlar. Birkaç kez yalancı bahar yaşadıktan sonra bugünkülere benzer riskler yüzünden krizlere girdiğimizi henüz unutmayanların bu kaygıları dile getirmesinde şaşacak bir şey yok aslında. Tüm bu kaygıların yersiz olduğunu kanıtlamak ve insanları rahatlatmak görevi ise işin başındakilere düşüyor. oulagay@milliyet.com.tr Uyarı notları