Kopenhag yetmiyor, ABnin Lizbon kriterleri de var AB üyeliği için gerekli görülen siyasi ve hukuki kriterlerin bir çoğunu yerine getiren Türkiye ekonomik kriterlere uyumu da tamamlama çabasında. Biz bir yandan bu çabayı sürdürürken bir yandan da genç nüfusumuzun ve girişimcilik potansiyelimizin AB'nin geleceğine katkıda bulunabileceğini vurguluyoruz. Küresel rekabet liginde iddiasını sürdürebilmek için işgücü verimliliği, istihdam yaratma, yeni teknolojilerden yararlanma, yenilikçilik ve girişimcilik gibi alanlarda bir atılım gerçekleştirmesinin şart olduğunu kavrayan Avrupa ise ABD'nin ekonomik üstünlüğüne son verecek bir atılım peşinde. Türkiye 1987 yılında Avrupa Birliği'ne tam üyelik başvurusunu yaptığında başbakan olan rahmetli Turgut Özal "uzun ve ince bir yol"a girdiğimizi söylemişti. Aradan geçen 17 yılda bu yolun ne kadar uzun ve ince olduğunu çok daha iyi anladık ve 2004 yılına geldik. 1987 yılında hâlâ "Doğu Bloku" ülkesi sayılan Polonya, Çekoslovakya (şimdi Çek Cumhuriyeti), Macaristan gibi ülkelerin resmen AB'nin tam üyesi olmalarına dört ay kaldı, biz ise bu yılın sonunda tam üyelik görüşmeleri için vize alabilirsek bayram edeceğiz. AVRUPA'yı 2010 yılında dünyanın en yenilikçi ve dinamik ekonomisine sahip kılmayı amaçlayan atılımın hedefleri ve yol haritası 2000 yılında yapılan Lizbon Zirvesi'nde belirlendiği için bu atılım programı "Lizbon stratejisi" diye anılıyor. "Lizbon stratejisi" öncelikle şu beş hedefe varmayı amaçlıyor: Girişimciliği destekleyecek yalın ve verimli devlet modeline geçilmesiYenilikçiliği (inovasyonu) özendiren ortamın yaratılmasıİstihdamı artıracak şartların geliştirilmesiÜrün piyasalarındaki reformların tamamlanmasıÇevrenin korunması hedefini de gözeten rekabetçi çözümlerin üretilmesi AB, bu hedeflere yönelirken özellikle işgücü verimliliği konusunda ABD'nin ve hatta Japonya'nın gerisinde kalmaya başladığının farkında. Avrupa özel sektörünün çatı örgütü konumundaki UNICE tarafından derlenen veriler, birçok Avrupa ülkesinde girişimciliği ve yenilikçiliği caydıran kuralların ve uygulamaların halen de etkili olduğunu gösteriyor. Birçok Avrupa ülkesi yeni teknolojilere yönelme ve araştırma - geliştirmeye kaynak ayırma gibi konularda da Lizbon hedeflerinin çok gerisinde bulunuyor. Türkiye'nin bu alanlardaki performansı ise AB ortalamasının da çok altında kalıyor ve bizim AB'ye tam üye olma iddiasındaki bir ülke olarak bu uçurumu nasıl kapatacağımız sorusunu gündeme getiriyor. Lizbon stratejisi UNICE'nin derlediği karşılaştırmalı verilere göre Türkiye, girişimciliği destekleme (ya da köstekleme) kriterleri arasında yer alan "yeni işyeri açmak için gerekli gün sayısı" konusunda AB ortalamasından daha iyi bir noktada. Grafikte de görüldüğü gibi AB ortalaması 45 günken Türkiye'de 38 günde yeni bir işyeri açılabiliyor. ABD'de ise bu süre 4 gün.Ancak inovasyon (yenilikçilik) kapasitesinin geliştirilmesiyle ilgili kriterlerde Türkiye, AB ortalamasının çok gerisinde kaldığı gibi, AB yeni üye olacak 10 ülkenin de gerisinde. ABD ve Japonya'da Ar - Ge harcamaları GSYİH'ya oranı % 3'e yaklaşırken AB'de halen % 2'nin hemen altında kalan bu oranın % 3'e yükseltilmesi hedefleniyor. Türkiye'de ise bu oran ne yazık ki % 0.63 UNICE verilerine göre, milyon nüfus başına patent başvurusu sayısında Türkiye'nin durumu daha da içler acısı. Japonya'da 175,000, ABD'de 170,000, AB'de 160.000, İrlanda'da 85,000 dolayında olan patent başvurusu sayısı Türkiye'de 1059.Nüfusun istihdama katılımı konusunda da Türkiye, AB ortalamasının çok gerisinde kalıyor. Nüfusun istihdama katılma oranı ABD'de % 72'ye yaklaşırken AB'de 2002'de % 64 olan bu oranı 2010'da % 70'e yükseltmeyi hedefliyor. Türkiye'de ise bu oran hala % 50. Tüm bu veriler, AB üyeliğine hevesli olan Türkiye'nin, AB'nin Lizbon hedeflerine varması için de hayli uzun bir yol katetmesi gerektiğini gösteriyor. Türkiye nerede? Türkiye'nin yaya kaldığı kulvar Cuma akşamı, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin yapacağı konuşmayı dinlemek üzere Boğaziçi Üniversitesi'ne akın edenler arasında pek çok tanıdık sima vardı. Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olma rüyasının gerçekleşmesi için helak olmuş pek çok kişi geçti önümden. Muhterem medyamızın, en basit saygı kurallarından nasibini almamış kameralı güruhunun, etten bir set oluşturup önümüzü görmemizi engellemesinden önce görebildiklerim arasında Ali Tigrel, Cem Duna, Kemal Derviş, Bülent Akarcalı, Mehmet Dülger, Memduh Hacıoğlu, İlter Türkmen, Mehmet Ali Birand, AET'nin eski Türkiye temsilcisi Gian Paolo Pappa vardı. Feyyaz Berker, Nihat Gökyiğit, Şarık Tara ve Bülent Ezcacıbaşı gibi işadamları da Prodi'yi dinlemeye gelmişti.Türkiye'ye gelen ilk AB Komisyonu Başkan olan Prodi'nin, kırk yıldır Avrupalı sayılmak için çaba harcayan Türkiye'nin bu hedefe hayli yaklaştığı bir noktada yaptığı konuşma kimi ne kadar tatmin etti bilmiyorum ama Prodi'nin Türkiye'de söylediklerini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde pek de iyimser bir tablo çıkmıyor karşımıza. Komisyonun, yani AB bürokrasisinin, 2004 sonbaharında Türkiye'ye müzakere yolunu açan bir tavsiyede bulunması halinde bile son kararı siyasi organın, yani Bakanlar Konseyi'nin vereceğini ısrarla tekrarladı Prodi. Bu danışmalı paslaşmalar sonucunda top gene taca mı atılacak acaba diye düşünmeden edemiyor insan. oulagay@milliyet.com.tr AB yolunda helak olan Türkler'e ne dedi Prodi?