Finansal liberalleşmenin mali piyasalarda büyük çalkantılara yol açtığı ve krizlere neden olduğu son 20 yılda özellikle Latin Amerikada yaşanan dramatik sürecin bizim için önemli derslerle dolu olduğunu belirten Dr. Akyüz, başlıca kaygısını hemen dile getiriyor, "Türkiye, Latin Amerikanın düştüğü tuzağa düşmemeli", diyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD), küreselleşmenin ve kalkınma sürecinin sorunlarına, bu sorunları yaşayan ülkelerin perspektifinden bakabilen, IMF ve Dünya Bankasının standart yaklaşımlarına eleştiri getirebilen bir kuruluş. 1984den beri UNCTADda görev yapan ve bu kuruluşun başekonomisti iken bu yıl emekli olan Dr. Yılmaz Akyüzün Türkiyede bulunduğunu, konuşmacısı olduğu bir toplantının davetiyesini alınca öğrendim. Toplantıyı düzenleyen İşletme ve Finans dergisinin yılmaz yayıncısı Ali Bilgenin yardımıyla da kendisiyle buluşmak ve son 20 yıllık deneyiminin ışığında Türkiye ekonomisinin durumunu ve sorunlarını konuşmak fırsatını buldum. Dr. Akyüze göre birçok Latin Amerika ülkesi döviz kuruna dayalı istikrar programlarıyla enflasyonu düşürmeyi başardı ama bu başarı, borç sorununu çözmeye, reel faizleri istenen düzeye indirmeye, kalıcı istikrarı ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamaya yetmedi. Enflasyonu düşürmeyi başaran Meksika, Arjantin ve Brezilya gibi ülkeler kriz tehdidi altında yaşamaktan kurtulamadı. "Bu tehdidin gölgesindeki ülkelerde enflasyon ne kadar düşerse düşsün insanlar % 8in altında bir faizle hükümete borç vermiyor, reel faiz bir noktadan sonra düşmüyor", diyen Yılmaz Akyüz, Türkiyenin de aynı açmazla karşı karşıya bulunduğunu düşünüyor. Reel faizlerdeki düşüşe güvenerek yüksek büyümenin süreceğini düşünmenin ve borç sorununun bu süreç içinde kendiliğinden çözümlenmesini beklemenin gerçekçi olmadığını savunan Dr. Akyüze göre, Türkiye ekonomisinin bugünkü tablosunda her şey olumlu gibi görünüyor ama bunun uzun süre sürdürülmesi pek mümkün değil.Pekiyi bu kısır döngüyü kırmak, borcun sürdürülebilirliği sorununu sürekli bir tehdit olmaktan çıkarmak ve yüksek oranda faiz dışı fazla verme zorunluluğundan kurtulmak ve sürdürülebilir büyümeye geçmek için neler yapılabilir? Enflasyon düşse de... Dr. Akyüzün kimilerine aykırı ve radikal gelebilecek bir cevabı var bu soruya. Dış borcun büyük sorun oluşturmayacağını düşünen Dr. Akyüz, iç borcun iyi tasarlanmış bir operasyonla yeniden yapılandırılmasını gerekli görüyor. Bu operasyonun, işlerin iyi gittiği ve borcun sürdürülebilirliğinin tartışma konusu haline gelmediği bir ortamda, alacaklıların ikna edilmesi yoluyla yapılmasını öneren Dr. Akyüz, bunun başarılması halinde orta vadeli mali istikrarın yolunun da açılmış olacağını düşünüyor. "Bu yapılabilirse çok yüksek orandaki bir faiz dışı fazlayı sürdürme gereği de ortadan kalkar ve hem sosyal hem de siyasi bakımdan daha sürdürülebilir bir noktaya gelinir", diyor. Ona göre bu operasyonu planlayarak yapamazsak Arjantin gibi kriz ortamında ve çok daha kötü koşullarda yapmak zorunda kalacağız ve daha büyük bir fatura ödeyeceğiz.Borç tehdidini ortadan kaldıracak ve mali istikrarı güvenceye alacak bir yola girildiği taktirde Türkiyedeki reel ekonominin de gerçek gücünü göstereceğine inanıyor Dr. Akyüz."Türkiye 1. Dünya ülkesi olmak zorunda, bunu da reel ekonomideki atılımla gerçekleştirebilir", diyen Yılmaz Akyüz. Avrupa Birliğinden tam üyelik vizesi almanın, Türkiyenin sorunlarına otomatik olarak çözüm getireceğine de inanmıyor. Kimilerine aykırı gelebilecek olan bu görüşler tartışma gündemimizi zenginleştirebilir diye düşünüyorum. oulagay@milliyet.com.tr İç borca düzenleme