Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay

Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Ankara'da düzenlediği basın toplantısında Türkiye'nin hedefinin 21. yüzyıla bir "dünya devleti" olarak ulaşmak olduğunu açıklarken Türkiye'nin "çok az ülkeye nasip olmuş bir model olma özelliğinin de bulunduğunu" belirtmiş ve şunları söylemiş:
"1.5 milyarlık toplam nüfusu ile İslam geleneğini taşıyan ülkeler arasında, Türkiye, demokrasi, insan hakları, laiklik, çağı paylaşmak gibi özellikleri ve iddiaları olan başlıca örnektir, bir modeldir."
İngiltere'nin ciddiye alınması gereken yayın organlarından olan haftalık The Economist'in dün çıkan son sayısında yer alan ilginç bir değerlendirmede de Türkiye'nin model olma özelliğine dikkat çekiliyor ve şöyle deniyor:
"Türkiye, son gelişmeler öncesinde, aynı zamanda işlerliği olan bir demokrasiye sahip tek Müslüman ülkesi olarak, hayli güvenilir(sağlam) bir örnek oluşturuyordu. Bu güvenilirlik(sağlamlık) şimdi azalmış görünmektedir."

Türk generallerinin 28 şubatta politikaya el atarak ılımlı İslamcı hükümete bir dizi talimat vermelerinin, Türkiye'nin nihayet gerçek anlamda demokrasiye yönelmekte olduğu tezini zayıflattığını belirten The Economist, demokrasiye gölge düşüren gelişmelerin önlenememesi halinde Türkiye'nin yalnızlığa mahkum olabileceğini ileri sürüyor ve şöyle diyor:
"Ordunun Refah Partisi'ne karşı kampanyasını sürdürmesi ve Refah Partisi'nin bir mahkeme kararıyla kapatılması, Türkiye'yi Avrupa Birliği(AB) dışında tutmak için bu ülkenin hiç bir zaman demokratik olamayacağını ileri sürenlerin eline yeni kozlar verecektir."
The Economist'in aynı sayısında yer alan başyazıda ise AB'nin, üyeliğe diğer aday ülkelerin aşması gereken engelleri aştığı taktirde Türkiye'ye de kapılarını açması gerektiği belirtiliyor.
Ne denli önemli olursa olsun, tek bir derginin yorumlarına bakarak bazı sonuçlara sıçramak doğru olmayabilir ama The Economist'in yorumu, Türkiye'nin AB içinde kabul görmesinin ve 21. yüzyıla bir "dünya devleti" olarak girmesinin çok önemli bir önkoşulunu vurguladığı için önemli. Biz belki kendi kendimize haklı bulduğumuz gerekçelerle siyasal sistemimize yapılan kurumsal müdahaleleri hoş görebiliriz. Toplumun bir kesimi bu tür müdahaleler sayesinde kendisini güvencede hissedebilir. Ama ancak bu tür sistem dışı müdahalelerle çözüm üretebilen bir sistemi dünyaya demokrasi olarak kabul ettirmemiz her zaman kolay olmayabilir.
Bu nedenle gerçekten bir "dünya devleti" olmak, AB'de ve uygar dünyada kabul görmek istiyorsak demokrasinin kuralına göre oynandığı koşulları yaratmalıyız. Demokrasilerde hangi kurumların hangi sınırlar içinde görev üstleneceği bilinmektedir ve bunun dışındaki her müdahale "faul" sayılmaktadır.

Bu yazıyı yazmamak için haftalardır direndim, Boğaz yolundaki kazıların bitmesini bekledim. Ne yazık ki eski kazılan yerlar kapatılmadan her gün yeni bir yer kazılıyor ve trafiğin felç olması her önlem alınıyor.
Bebek sahilindeki ve içindeki rezalet aylardır sürüyor. Bu kadar sürede bu semtin bütün altyapısı ve yolları yapılırdı her halde ama her nedense Bebek'teki kazı çalışmaları sonsuza dek sürecek gibi görünüyor. Arnavutköy - Kuruçeşme arası hallaç pamuğu gibi atıldı, buradaki keşmekeş de aylardır sürüyor. Şimdi son olarak Ortaköy'e el atılmış ve Boğaziçi sahil yolu trafiğinin tam felç olması için gereken düşünülmüş. Ortaköy - Beşiktaş arasındaki yolun bir şeridi de oyularak kullanamaz hale getirilmiş ve öyle bırakılmış.
Bilmiyorum bunda da CIA parmağı mı var ama birileri Boğaz yolunu kullanılamaz hale getirmek için elinden geleni yapıyor.

Yılmaz hükümetinin devraldığı ekonomik mirasın iki farklı boyutu var. Birinci boyut ekonominin ve mali sistemin içinde bulunduğu durumla, ikinci boyut ise eski hükümetle yeni hükümetin içte ve dışta yarattığı izlenim ve beklentilerle ilgili.
Birinci boyutta, dizginleri elden kaçmak üzere olan bir ekonominin tablosunu görüyoruz. İlk altı ayda 720 trilyon bulduğu söylenen bütçe açığı, Refah - Yol'un "denk bütçe"sinin nasıl bir büyük palavra olduğunu ortaya koyuyor ama iplerin tamamen elden kaçtığını göstermiyor.

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'in ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla 720 trilyonluk açık bütçenin ve kamunun gerçek açığının yalnızca bir bölümü. Refah - Yol'un "denk bütçesi" 2.5 katrilyonluk bir açıkla kapanırsa bunu başarı saymak gerekecek. Ancak memur zammının getirdiği ek yükün 500 trilyon dolayında olduğunu belirten Sayın Taner'in yerli ve yabancı medyaya yaptığı açıklamalardan anladığım kadarıyla Taner'in beklediği açık en az 3 katrilyon mertebesinde.
Güneş Taner'in Financial Times gazetesine yaptığı açıklamada yaklaşık 2.4 katrilyon TL.ye tekabül eden 16 milyar dolarlık bir bütçe açığından söz edilmiş ve bu açığın finanse edilebilmesi için vergi ve zamlardan 2 - 3 milyar dolar, özelleştirmeden 4 milyar dolar sağlanacağı, 9 milyar dolarlık da yeni borçlanmaya gidileceği belirtilmiş.
Tüm bu açıklamalar özellikle kamu maliyesi cephesinde yeni hükümetin işinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Ekonomimiz kendi dinamizmiyle büyümesini sürdürüyor ama kamu açıklarının kontrole alınamaması halinde bunun enflasyonu daha da azdırması ve dengeleri bozması olası görünüyor.
Eldeki veriler, içerde büyümeyi olumsuz etkileyecek katı bir kemer sıkma politikasına başvurmanın tek seçeneğinin dış kaynak girişini artırmak olduğunu gösteriyor. İşte tam bu noktada yeni hükümetin, yarattığı izlenim ve beklentilerin önemi gündeme geliyor.
Bu bakımdan yeni hükümetin en büyük şansı, Refah - Yol'un içerde ve dışarda yarattığı görüntünün, beklentileri en olumsuz noktaya düşürmüş olması. Yılmaz hükümetinin bu görüntüyü olumluya çevirmesi, uluslararası finans piyasalarındaki Türkiye tedirginliğini yumuşatması için harikalar yaratması gerekmiyor. Ekonominin dizginlerinin elde kaçmaması için gerekenlerin yapılacağının işaretlerinin verilmesi bile Türkiye'ye daha sıcak bakılmasını sağlayabilir. Özelleştirme cephesinde atılacak somut adımlar bu eğilimi daha da güçlendirebilir ve Türkiye dış borçlanma cephesinde yeni olanaklara kavuşabilir.
Bu bağlamda IMF ve Dünya Bankası ile ilişkiler çok önemli. Bu konudaki bilgisi ve deneyimi bilinen Mahfi Eğilmez'in Hazine'nin başına gelmesi bu bakımdan olumlu bir gelişme. Taner ve ekibi içerde abartılı beklentiler yaratmadan dış kredibilitemizi yükseltecek adımları atabilirse başarılı olma şansını da artırabilir.

Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr