Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün gelinen noktada Türkiye'nin önünde iki seçenek var. Türkiye ya ekonomik ve siyasi istikrarı koruyarak dünyada ilgi odağı olmaya devam edecek ve yeni bir gelişme vizyonu geliştirerek 21. yüzyılın öne çıkan ülkelerinden biri haline gelecek. Ya da tüm kötülüklerin zaten Türkiye'ye düşman olan dış dünyadan geldiğini savunanlar Türkiye'ye yön verecek ve Türkiye dışa kapanarak hızlı gelişme fırsatını kaçıran, bu kez içine düşeceği çıkmaz nedeniyle dünyanın gündemine oturacak bir ülke olacak. Çarşamba akşamı İstanbul Swissotel'de başlayacak olan Forum İstanbul 2005 toplantısı bu vizyonun oluşturulması yolunda bir adım olarak önem taşıyor. Türkiye'nin önündeki demografik fırsatı iyi değerlendirip bilgi toplumuna doğru yönelmekten başka çıkış yolu yok aslında. Forum İstanbul Başkanı Yavuz Canevi'nin dediği gibi, "Tarih, pek çok toplumun daha iyi bir geleceğin anahtarı olan yenileşme çabalarına karşı direnç gösterdiğini yazar. Başarılı olanlar statükoyla mücadele etme ve yeniliklere olumlu yaklaşma cesaretini gösterebilenler olmuştur." Türkiye, Avrupa Birliği (AB) yolunda attığı adımların da etkisiyle, dünyanın ilgisini çeken bir ülke haline geldi. İstanbul'da bu hafta yaşanacak olan uluslararası toplantı ve ziyaret trafiği de bu ilginin bir göstergesi. HALKIN TEPKİSİNİ BESLEYEN SÖYLEM TEHLİKELİ Bindiğim takside selam - sabah derken şikâyet dinlemeye başlıyorum. İşlerin kesat gittiğini anlatan şoför örnekler de veriyor: "Geçen gün saat 4'te (16'da) arabayı bırakınca Beyoğlu'nda büfesi olan bir arkadaşa uğradım, sabah sardığı döner olduğu gibi duruyordu. İnsanlar yemek bile yiyemez oldu, düşünün siz gerisini." Birkaç saat sonra yabancı gazete almak için uğradığım Taksim'deki bayi beni görünce, "Köşe yazarları ekonominin iyiye gittiğini yazıyor ama bana göre işler hiç de iyi gitmiyor" diye takılıyor ve piyasadaki derin durgunluğu anlatıyor. Hemen ardından Ereğli'nin yabancılara satılmasını doğru bulup bulmadığımı soruyor. Benim futbolculuk yıllarından tanıdığım, spor yazarı bir ağabeyimiz de orada, gazete karıştırıyor. Beni görünce "Bankalarımızın yabancılara satılması iyi bir şey mi Allah aşkına, ne olacak bu işin sonu?", diyerek kaygısını dile getiriyor. Uğradığım kafede öğretim üyesi bir eski arkadaşa rastlıyorum, öfkesi burnunda, "Bu adamlar memleketi felakete sürüklüyor, kimsenin sesi çıkmıyor" diyor. Berberimin derdi işsizlik, üniversite mezunu kızı aylardır iş bulamıyor. Şikâyetten ölmeyelim Türkiye'nin en zengin kentinin, kalburüstü semtlerinde dolaşırken karşılaştığım manzara buysa gecekondu semtlerine uzansam ya da Anadolu'nun ihmal edilmiş yörelerine gitsem neler duyacağım acaba? Ekonominin % 9 büyüdüğü bir yılın ardından böyle bir tablonun ortaya çıkması neyin göstergesi? Ekonomideki büyümenin geniş kesime yeterince yansımadığı bir gerçek herhalde. Ama bunun ötesinde bu tepki patlamasını besleyen birkaç faktör daha var galiba.Bunlardan birincisi, yüksek enflasyon dönemindeki aldatmacanın bitmiş olması. O dönemde herkes, özellikle de esnaf, yakan topu başkasına atarak kendini avutabiliyordu; ayrıca dövizden, faizden para kazandığını düşünebiliyordu. Ücretli kesim yılbaşında % 50 zam aldığı zaman enflasyonun % 60 olduğunu unutabiliyordu. İkincisi ve belki de en önemlisi, ekonomide yapı değişikliği sancılarının yaşanmakta olması. Yıllar yılı ekonominin yükünü taşımış, iç piyasaya dönük çalışan ve istihdam yaratan bazı sektörler bugün can çekişiyor. Buna karşılık rekabet gücü olan yeni sektörlerin ortaya çıkması ve gelişmesi gerekiyor ama çeşitli nedenlerle bu süreç yavaş işliyor. Bugünün dünyasında kalıcı istihdam yaratmanın çok daha zor olduğu görülüyor. Üçüncüsü, ekonomiyle ilgili olarak ahkâm kesen, yorum yapan kimilerinin, halkın tepkilerini istismar ederek bir yakınma, karalama ve avutma söylemi geliştirmiş olmaları. Onlara bakacak olursanız aslında bugün yaşanan bütün sorunların mucize çözümleri var ama bunlar Türkiye'de uygulanmıyor. Onlara göre dış borcumuzu ödemesek, iç borcu konsolide etsek, piyasayı paraya boğsak işler açılacak, halkın sıkıntıları bir anda yok olacak. Ama başımızdaki IMF ve "işbirlikçi güçler" bu mucize çözümü engelliyor, halkın refaha kavuşmasını önlüyor. Yabancı sermaye ise gelirse halkımızı sömürmek ve elimizdekini almak için gelecek. Şikâyetin nedeni Gerçekleri saptıran bu tehlikeli söylem giderek daha çok ilgi çekiyor. Rekabet karşısında bocalayan, işini yürütemeyen, iş bulamayan, yüksek zam alamayan çoğu kimse, kendi çektiği sıkıntının, Türkiye'ye karşı dışarıda kurulan bir tezgâhın sonucu olduğuna inanmak istiyor. Borcu ödememeyi, yabancıyı kovmayı, değişime karşı çıkmayı çözüm olarak görmek kolayına geliyor. Oysa bu söylemin Türkiye'ye alternatif bir çıkış yolu sunamadığı ortada. Ekonomide sıkıntıları azaltacak bir tablonun ortaya çıkması için istikranın korunması, sonuç vermeye başlayan politikaların sürdürülmesi ve Türkiye'nin sermaye ve teknoloji için bir çekim merkezi haline getirilmesi gerekli. Buna ek olarak Türkiye'nin, insanını daha iyi eğitmesi ve 21.yüzyılda geçerli olan işleri yapacak konuma getirmesi şart. Ancak çoğu kimse bunları düşünmeye hazır değil, ekonomiyi çıkmaza sürükleyebilecek olan yakınma söylemi çok daha cazip geliyor insanlara. Tehlike nerede? 2004 yılında ortalama olarak % 10.4'lük bir büyüme gösteren imalat sanayiinin farklı sektörleri farklı bir performans sergiledi.Gıda, tekstil ve mobilya gibi sektörlerde daralma yaşanırken haberleşme araçları ve büro makineleri üretiminde ve otomotivde çarpıcı artışlar görüldü.Geleneksel olarak istihdam yaratan tekstil ve gıda gibi sektörlerin sıkıntıda olması olumsuz havaya katkıda bulunuyor. oulagay@milliyet.com.tr Yapı değişimine uyan da var, uymayan da