Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Akbank'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen ünlü siyaset bilimci Samuel Huntington, dün aralarında benim de bulunduğum bir grup gazetecinin sorularını yanıtlarken, "Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) içinde yer alma olasılığının sıfıra yakın olduğunu" söyledi. "Medeniyetler çatışması" teziyle üne kavuşan Huntington'un bu konudaki fikri bu kadar net ve basitti. Türkiye'nin yıllardan beri defalarca Avrupa'nın kapısını çaldığını ve geri çevrildiğini, bu arada Türkiye'nin gerisinden gelen birçok ülkenin AB'ye kabul edildiğini hatırlatan Prof. Huntington, "Avrupa kapısında aşağılanan Türkiye artık bu hevesten vazgeçmeli ve dünyadaki yerini yeniden düşünmeli" dedi. Huntington'a göre farklı bir kültüre sahip olan Türkiye, Avrupalı değildi ve Avrupalılar'ın büyük çoğunluğu da bu nedenle Türkiye'nin AB içinde yer almasına karşıydı. ABD'nin AB üyeliği konusunda Türkiye'ye destek vermesinin tek nedeni de AB'yi zayıflatmaktı. Yaşı ilerledikçe görüşleri daha da katılaşan Huntington'u dinlerken, Türkiye'deki AB karşıtlarının kullandığı kategorik söylemle Huntington'un söylemi arasındaki şaşırtıcı benzerliği düşünmeden edemedim. Türkiye'nin AB üyeliğine çeşitli gerekçelerle karşı çıkan çok sesli koronun mensupları da nicedir, "AB taş çatlasa bizi içine almaz" diye ısrar etmiyor mu? Bizim AB karşıtları da, "AB'ye gireceğiz diye çeşitli ödünler verip debelendikçe aşağılanmış duruma düşüyoruz" demiyor mu? ABD'nin AB üyeliği konusunda Türkiye'ye destek vermesini "art niyete ve başka amaçlar"a bağlamıyor mu? Avrupa'daki son gelişmelerin de Huntington'u ve onun gibi düşünenleri cesaretlendirdiği bir gerçek. Almanya'da Türkiye'nin AB üyeliğine destek veren Schroeder yönetiminin sonbaharda erken seçime giderek kendi sonunu yakınlaştırdığı izlenimi yaygın. Seçimi kazanması beklenen CDU'nun başkanı Angela Merkel'in Türkiye'nin tam üyeliğine öteden beri karşı olduğu ve Türkiye'ye "özel statü" tanınmasını istediği de bir sır değil. Önümüzdeki günlerde Fransa'da ve Hollanda'da yapılacak referandumlarda AB Anayasası'na "hayır" oyu verilmesi halinde bu sonucun Türkiye'nin tam üyelik görüşmelerini olumsuz etkilemesi de güçlü bir olasılık. Bütün bu iddiaları ve gelişmeleri birlikte düşündüğümüzde, Türkiye'nin başarılı bir müzakere yürüterek AB içinde yer alması olasılığının "sıfır" ya da "sıfıra yakın" olduğunu söyleyebilir miyiz gerçekten? Bizim Huntingtoncular Bu soruyu önceki gün Boğaziçi Üniversitesi TÜSİAD Dış Politika Forumu'nun düzenlediği toplantıya katılan, İngiltere'nin eski Kıbrıs Özel Temsilcisi Lord Hanney'e sorduk. Lord Hanney, AB'nin kritik bir dönemeçte bulunduğunu ve AB Anayasası'nın Fransa'da ( ve Hollanda'da) reddedilmesi halinde genişleme sürecinde de sorunlu bir dönemin yaşanacağını kabul ediyor. "Ancak" diyor Lord Hanney, "17 Aralık'ta Türkiye'ye verilen sözü kimse yok sayamaz. Türkiye de AB ile birlikte stratejik bir karar verdi ve uzun sürecek bir yolculuğa çıkmış oldu. Şimdi bu yolculukta önünüze çıkartılan engellere bakarak ana hedeften saparsanız Avrupa'da ve Türkiye'de bu bütünleşmenin gerçekleşmesini istemeyenlerin ekmeğine yağ sürmüş olursunuz."Lord Hanney'e göre, AB Anayasası'nın Fransa ve Hollanda'da reddedilmesi halinde AB'de dönem başkanlığı görevini devralacak olan İngiltere'nin oynayabileceği rol daha da büyük önem kazanacak. İngiltere Başbakanı Tony Blair'in, Avrupa'da hatta dünya sahnesinde yapıcı bir rol oynamaya çalışarak ülke içinde kaybettiği itibarı yeniden kazanmak istemesi de beklenebilir. Türkiye'de ise Ak Parti hükümeti, AB karşıtlarının elinin iyice güçlendiği ve Türkiye için yapay tatlandırıcılı "ayrıcalıklı statü" formüllerinin ortalıkta dolaştığı ortamda, Türkiye'nin AB ile bütünleşme olasılığının sıfırdan büyük olduğunu kanıtlamaya çalışacak her halde. oulagay@milliyet.com.tr Lord Hanney de diyor?