Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Benzeri bir tartışmanın Türkiye için de gündeme gelebileceği bir ortamda AKP hükümetinin manevra alanı fevkalâde sınırlı görünüyor. Önümüzdeki iki yıl içinde yalnızca IMFye olan borcunu ödemek için yaklaşık 18 milyar dolar bulmak zorunda olan Türkiyenin, zaman zaman kimi hükümet mensuplarınca da dile getirilen "IMFden kurtulma" hülyalarını şimdilik erteleyip, IMF ile yeni bir anlaşma yapmanın hazırlığına başlaması yerinde bir tercih olarak nitelenebilir. Türkiye gibi borçluluk oranı yüksek olan ve "yükselen pazar" kategorisinde bulunan ülkelerle ilgili risk değerlendirmesinin olumsuz yönde değişmesi ve söz konusu ülkelerin uluslararası tahvillerinin bundan etkilenmesi bekleniyordu. Bu beklenti gerçekleşti ve söz konusu ülkelerin faiz yükünün yeniden ağırlaşmasıyla birlikte borç çevrilebilirliği sorununun tartışma gündemine gelmesi de kaçınılmaz oldu. Türkiye ile birlikte, eurotahvil fiyatları en çok düşen ülke olan Brezilya için bu tartışma başladı bile. Ancak Türkiyenin göğüslemek zorunda olduğu riskler bunlardan ibaret değil. ABDnin maceracı politikaları yüzünden tam bir cadı kazanına dönüşen Iraktaki ve genel olarak çevremizdeki jeopolitik riskler, önümüzdeki dönemde ekonomiden kaynaklanan riskleri gölgede bırakacak gibi görünüyor. Türkiyenin dış politikada atmak zorunda kalabileceği adımlar, iç politikadaki fay hatlarını da tetikleyerek sonunda ekonomiyi de etkileyecek sarsıntılar yaratabilir.ABDnin çok pahalı bir fiyaskoya dönüşen Irak macerasının Irakın üç bağımsız ya da yarı bağımsız devlete bölünmesiyle sonuçlanması giderek daha çok sözü edilen bir seçenek haline gelirken İsveçin eski başbakanı Carl Bildt, bu seçeneğin sakıncalarını ortaya koyan yazısında (I. Herald Tribune, 20 mayıs 2004), nelerle karşılaşabileceğimizin ürkütücü ipuçlarını verdi. Birleşmiş Milletler temsilcisi olarak Balkanlarda görev üstlenen ve Yugoslavyanın parçalanması sonrasında yaşanan dramı yakından gören Bildt, Irakın parçalanmasının daha da büyük bir kargaşaya yol açabileceğini belirterek öncelikle şu olasılıklar üzerinde duruyor:• Irakın petrol kaynaklarını ve özellikle Kerkük şehrini ele geçirmek için korkunç bir savaş yaşanabilir ve Kerkükte uzun süre petrol yerine kan akabilir.• Bağımsız bir Kürdistan, Ankara, Tahran ve Şamda hoş karşılanmayabilir; İran yanlısı Şiilerin Irakın büyük bölümüne hakim olması da Arap dünyasının tepkisine yol açabilir.• Irakın parçalanması örneğin Türkiyede güvenlik kaygılarını iç siyasette öne çıkartarak bu ülkedeki demokratikleşme ve reform sürecinin aksamasına yol açabilir ve Türkiyenin Avrupa Birliği(AB) üyeliği çabalarını tehlikeye düşürebilir. Jeopolitik riskler Iraktaki kargaşa sürerken ABDnin NATOya Irakta bir rol verme niyetinde olduğu ve bu çerçevede Türkiyeden bir katkı beklenebileceği de söyleniyor. Türkiyenin AB üyeliğini destekleyen Almanya Başbakanı Gerhard Schröderin ise NATOnun Irakta rol üstlenmesine karşı çıktığı belirtiliyor. (I.Herald Tribune, 21 mayıs 2004). Ankaradan yansıyan ve dış basında da yankı bulan bir diğer değerlendirmeye göre Türkiyenin olası bir Kürt devletinin hamiliğini üstlenebileceği söyleniyor. (Wall Street Journal, 19 mayıs 2004). Bu arada Hasan Bülent Kahraman, "orduyla ilgili çevreler"in görüşünü aldığını belirterek, ABDnin etkin rol vermek isteyeceği bir Türkiyenin 80 - 100 bin kişiyle Iraka girmesi olasılığından söz ediyor. (Radikal, 19 mayıs 2004.) Başbakan Erdoğanla yapılan özel söyleşiye manşetten geniş yer veren Wall Street Journal ise ABDnin Ortadoğu politikalarını benimsemediğini belirten ve İsraili eleştiren Erdoğanın önceliğinin Avrupa Birliği ile bütünleşme olduğunu vurguluyor.(21 - 23 mayıs 2004)Bu karışık tablo beni fevkalâde tedirgin ediyor ve önümüzdeki dönemde belirleyici olacak risklerin öncelikle dış politikadan kaynaklanabileceğini düşündürüyor. oulagay@milliyet.com.tr AB mi, ABD mi?