Türkiye, yanıbaşındaki Irak savaşına ve ABD ile ilişkilerdeki iniş çıkışlara rağmen, 2003 yılını gerçekten de olumlu sayılabilecek bir bilançoyla kapatacağa benziyor. Uygulanmakta olan ekonomik programın öncelikli hedefi olan enflasyonun aşağı çekilmesi konusunda ciddi bir başarı söz konusu; 1970'lerde başlayan kısır döngünün kırılması ve enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi artık bir hayal değil. Enflasyon düşerken reel faizlerde de ciddi bir düşüş görülüyor. Ekonominin temel göstergesi olan GSYİH büyüme hızında % 5'in üzerinde bir rakamın gerçekleşmesi bekleniyor. TL'deki değerlenmeye karşın ihracat 50 milyar dolara yaklaşan yeni bir rekora koşuyor. Bu tabloya bakan ekonomistlerin ve OECD gibi uluslararası kuruluşların 2004 yılına ilişkin beklentileri de genelde olumlu, "bu yolda yürümeye devam ederseniz iyi bir yere gelirsiniz" mesajını veriyorlar.
Ancak tam da bu noktada çoğu kimsenin kafasına takılan sorular şunlar: İlk yılında ekonomideki olumlu gelişmeyi durduracak büyük hatalar yapmayan AKP hükümeti, bu performansını sürdürebilir mi? Yoksa bu hükümet de, tam kalıcı başarıyı yakalayacakken, kısa vadeli siyasi hesaplarla yoldan çıkar mı? Özellikle Türkiye ekonomisini yakından izleyen ve yakın tarihini iyi bilen yabancı uzmanlar ve bankacılar bu sorulara takılmış durumda. Terörün ve Irak savaşının yaratabileceği ek risklerden önce bu soruların cevabını arıyorlar.
Morgan Stanley, baş ekonomistlerinden Robert Feldman'ın Japonya için geliştirdiği modelin Türkiye için de geçerli olabileceğini belirtiyor, son yaptığı değerlendirmede. Feldman'ın Japonya için geliştirdiği modelde Kriz - Önlem - İyileşme - Gevşeme süreçleri birbirini izliyor ve sonunda yeniden kriz noktasına geliniyor. Morgan Stanley'in değerlendirmesine göre Türkiye'de de böyle oluyor ve tam ekonomik reformların meyvelerini vereceği noktaya yaklaşılırken uygulama gevşetiliyor, reformlar yarıda kalıyor, mali disiplin bozuluyor ve yeniden kriz ortamına giriliyor.
Doğrusu bizim de pek yadırgamadığımız bir saptama bu. Şimdi bu saptamadan yola çıkılarak sorulan soruyu daha net formüle edebiliriz: AKP hükümeti de, 'KÖİG' sendromuna yakalanıp reform ve disiplin yolundan çıkacak ve Türkiye'yi yeni bir krizin eşiğine mi getirecek? Yoksa, biraz daha uzun vadeli düşünüp, uygulanmakta olan programı sürdürecek ve Türkiye'nin 'KÖİG' sendromunu aştığını mı kanıtlayacak?
2004 yılının gündeminde yerel seçimin bulunması ve AKP'nin iktidar olduktan sonra seçmen karşısında ilk sınavını bu seçimlerde verecek olması, hükümetin "yoldan çıkma" olasılığını artıran bir faktör. Ayrıca IMF gözden geçirmelerinin zamanında tamamlanamaması ve reformlardaki yavaşlama da bu soruları soranların aklına takılan noktalar.
Aslında AKP hükümetinin önünde muazzam bir fırsat var. Türkiye ekonomisi için bir dönüm noktası olabilecek olan 2004 yılında AKP hükümeti Türkiye'nin 'KÖİG' sendromunu aştığını ve ekonominin enflasyonsuz sürdürülebilir büyüme rayına oturduğunu kanıtlayabilirse Türkiye için yapılan değerlendirmelerde süregelen tereddüt aşılabilir ve Türkiye'ye bambaşka bir gözle bakılabilir. Terör ve dış siyasal etkenlerin olumsuz etkisi de olmazsa, Türkiye bir anda dünya sermayesinin ilgi odağı haline gelebilir ve bunun olumlu etkilerini yaşayabilir. Eğer tersi olur ve kısa vadeli siyasal hesaplarla bu fırsatı da kaçırırsak ne olacağını ise ben söylemeyeyim. Herhalde çok yazık olur.