Tıpkı Türkiye gibi Hindistan da Rusya’dan S-400 hava savunma füzesi satın aldı.
ABD Temsilciler Meclisi’nin Hint kökenli üyesi Ro Khanna’nın, Hindistan’a yaptırım uygulanmaması için verdiği yasa teklifi Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi.
Tıpkı Yunanistan’ın F-16 modernizasyonu programı gibi Türkiye de F-16’larının modernize edilmesini ve 40 adet yeni Block-70 serisi F-16 satışına onay bekliyor ABD’den.
ABD Temsilciler Meclisi’nin Yunan kökenli üyesi Chris Pappas, Türkiye’ye F-16 satışının şarta bağlanması için yasa tasarısı verdi, o tasarı da Temsilciler Meclisi’nden geçti.
Almanya Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir de Türk kökenli ama kendisine Türk denmesinden hoşlanmıyor.
Bundan 11 yıl önce Der Spiegel dergisine Türkiye’deki iktidarı öven yazılar kaleme almış, Erdoğan’ın reformlarının 1923’ten beri yapılan en önemli reformlar olduğunu belirtmişti.
Almanya Başbakanı Merkel ya da Yeşiller Partisi’nde Cem Özdemir ile eş başkanlık yapan Claudia Roth’un seçim dönemlerinde
Hitler’den nefret eden çok Alman gördüm, o yüzden kızdığım her Alman için “Nazi artığı” tanımlamasını kullanmam ama sağcı bir Alman etnik savaşlar yaşanmış bir yerde yeni etnik çatışmaları tetikleyecek adımlar attığında iş değişiyor.
Bahsettiğim Alman vatandaşının adı Christian Schmidt.
Dayton Barış Anlaşması ile oluşturulan uluslararası denetim organizasyonu OHR’nin Yüksek Temsilcisi.
Atanmış kral gibi biri, istediği her kişiyi görevden alabiliyor, istediği yasayı çıkarabiliyor.
Bu güçle Ekim’deki seçimler öncesinde tüm Bosna-Hersek’i yeniden ateşe atabilecek yasa teklifi açıkladı Schmidt. Yasada kantonlarda yüzde 3’ün altında olan nüfusun o bölgede milletvekili çıkaramayacağı hükmü var. 2013’te yapılan son nüfus sayımında Boşnaklar ülkedeki nüfusun yüzde 50’sini oluşturuyor ama bu Alman Temsilcisi’nin hazırladığı yasa ülke yönetimini yüzde 22 nüfusa sahip Hırvatlar’a bırakıyor.
Daha da vahimi Temsilci’nin bu değişikliği, ırkçı Hırvat Partisi
İkinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan İtalya, Müttefikler ile 1945-46 yıllarında Londra ve Paris’te barış görüşmeleri yaptı.
Yunanistan, bu konferansların tamamına katıldı, Türkiye, bu görüşmelere gözlemci sıfatıyla bile katılmadı.
Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin’in konferansa katılma talebiyse Başbakanlık tarafından “Savaşa katılmadığımız gerekçesiyle” geri çevrildi.
Hata mı elbette hata ama bu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege’ye sırtını döndüğü anlamına da gelmiyor.
Aksine, Lozan Antlaşması’ndan sonra 12 Ada’nın sahibi kalan İtalya ile yaşadığımız çok sayıda gerilim var.
Biz 1996’daki Kardak Operasyonu’nu hatırlıyoruz, Türkiye, Aralık 1923, 1927 ve 1929’da, İtalya’ya ait Meis Adası’nın çevresindeki adacık ve kayalıklara asker çıkarıp, bayrak dalgalandırmış bir ülke.
Lozan görüşmeleri sırasında Türk delegasyonu özellikle Meis Adası’nın Türkiye’de kalması için çok uğraşmıştı. Meis konusunda fedakârlık yapılırken,
Germiyan, Kuzey Irak’ta Süleymaniye’ye yakın bir bölge.
Terör örgütünün propaganda sitesi önceki gün iki doktorun Türk ilaçlarını boykot ettiğini duyurdu gururla.
Parası çoktan ödenmiş ve hastaların ihtiyaç duyduğu ilaçları kullanmamak ne tıp etiğine sığıyor ne de akla. Üstelik bu kör faşizmden en büyük zararı yine Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler görüyor.
Terör örgütü Zaho’da 9 sivilin öldüğü provokasyonu kör faşizme hizmet için başla yollar da deniyor.
Okuduklarım içerisinde en akıldan yoksun terör örgütü propagandası , “Arap turistler turist olarak Türkiye’ye gitsinler diye Türkiye Arap turistleri bombaladı” senaryosu.
Kör faşizm böyledir ama esir aldıklarını acınası durumlara da düşürür.
Kör faşizmin simgelerinden biri, PKK’yı ABD’nin kucağına oturtan Karayılan’ın çağrısı da aynı türden.
MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin SİHA’larla gerçekleştirdiği nokta operasyonl
Yunanistan Savunma Bakanı Panagiotopulos, ABD Savunma Bakanı Austin ile bir telefon konuşması yaptı.
Konuşmanın Türkiye’yi şikâyet kısmı bildik ama devamı ilginç.
ABD Savunma Bakanı, Yunanlı mevkidaşına Milli Savunma Bakanı Akar’ı arayacağını ve iki ülke arasındaki sorunlara dair pragmatik çözüm önerileri sunacağını söyledi.
Yunanlı Bakan bu cümleye itiraz etmedi, daha da önemlisi bu görüşme Yunan medyasına oldukça ilginç şekilde servis edildi. Kathimerini gazetesi, iki savunma bakanının en zor zamanlarda bile diyalog kurmayı başarabildiği hatırlatmasıyla verdi haberi.
Buradan çıkan sonuç şu: Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ister Atina’da ister İstanbul’da, buluşma teklifini, kendi siyasi iradesinden korktuğu için kabul edemeyen Yunanistan Savunma Bakanı, şimdi Yunanistan hükümetinin talimatıyla diyalog kapısı açmaya çalışıyor.
Pazartesi günü gerçekleşen Akar-Austin görüşmesini bu çerçevede değerlendirmek lazım.
Diyalog her zaman iyidir elbette fakat Atina-Ankara ilişkilerine illa
Salı günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran’da, Rusya ve İran liderleriyle Suriye meselesini konuşurken,
Suriye’deki Rus kuvvetlerinin komutanı Aleksandr Çayko, Rusya’nın kullandığı Hmeymim Hava Üssü’nden kalkan bir helikopterle, bir savaş uçağının korumasında Kamışlı’ya gitti.
Rus komutan, terör örgütünün Suriye kolundan isimlerle buluşup, Beşar Esad’a bağlı rejim güçlerinin bölgeye girmesi için anlaşma sağlamaya çalıştı.
Çarşamba günü de Kamışlı’ya ABD Merkez Komutanlığı komutanı Michael Kurilla gitti.
ABD’li komutan, terör örgütünün Suriye kolunun liderinden Rusya’nın kontrolüne girmemelerini istedi.
Bu iki ziyaret terör örgütünün Suriye kolunun kazandığı prestiji değil, onlara “Benim için havlasın” diyen iki egemen gücün mücadelesini göstermesi açısından ilginç bir durum.
Dünyadaki tüm terör grupları mutlaka bir başkentle ilişki içerisindedir, bunu zaten
Bugün saat 16.30’da tüm dünyanın beklediği tahıl koridoru anlaşması İstanbul’da imzalanacak.
İmza törenine Birleşmiş Milletler Genel Sekteri Guterres de katılacak.
Bu öyle bir süreç oldu ki, dün öğleden sonra bile küçük bir iki detay ve anlaşmaya ülkeler adına kimlerin imza atacağının müzakeresi devam ediyordu.
Birleşmiş Milletler’den akşam saatinde gelen açıklamada da “Durum biraz değişken” ifadesi kullanılmıştı.
13 Temmuz’da İstanbul’da Kalender Kasrı’nda başlayan bu sürece dair yazılması gerekenler var: İstanbul’daki askeri heyetler toplantısından sonra Ukrayna ve Rus heyetleri ülkelerine döndüler ama Türkiye işin peşini bırakmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan mevkidaşlarıyla görüştü, süreci yönlendirdi.
Milli Savunma Bakanlığı, tam bir mekik diplomasisi yürüttü.
Türkiye, her iki başkent ile de ayrı ayrı konuştu. Farklı düşündükleri noktaları tespit etti. Yeri geldi uzlaşı formülleri üretti yeri geldi tarafları kazan-kazan politikasına ikna etti.
Günler sür
"Ayşe tatile çıksın parolasıyla başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı."
Her 20 Temmuz’da Türk medyası bu ve benzeri cümleler kurar, sosyal medyada bu slogan dolaşıma girer.
Oysa 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın parolası değildir Ayşe tatile çıksın.
14 Ağustos gecesi çöken 2. Cenevre Konferansı’nın başarısız olma ihtimaline karşı belirlenmiş paroladır.
Anlaşma zemini olmadığı anlaşıldığı için son gün şifreli telgraf ile iletilmiştir Ankara’ya.
Bu parolayı bilen insan sayısı o kadar azdır ki Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızının tatiliyle ilgili bir mesajı şifreli telgrafla iletmesine şaşıranlar da olmuştur.
Türkiye neden ikinci harekâtı yapmak zorunda kaldıya dair kısa bir bilgi vereyim.
İlk harekâtta Girne Limanı tutuldu, Lefkoşa yolu denetim altına alındı ve ardından 21 Temmuz akşam saatlerinde Birleşmiş Milletler’in ateşkes çağrısına uyuldu.