FETÖ'nün 15 Temmuz öncesinde Türkiye'de kamuoyu oluşturma çabalarındaki sembol uğraşı, farklı ülkelerdeki yabancı çocuklara İstiklal Marşı okutmaktı.
Maske düştü, şimdi Kıbrıs için Türkiye'ye NATO müdahalesi isteyen FETÖ'cüler devrindeyiz.
Yunanistan gazetesi Ta Nea, kaçak akademisyen Mehmet Efe Çaman'ın sosyal medya mesajlarını sayfalarına taşıdı:
"Rusya'nın Ukrayna'yı işgali için uyguladığınız kriterleri Türkiye'ye de uygulayın. Rusya uluslararası hukuku ihlal eden saldırgan bir devlettir. Türkiye 1974 yılından beri aynı şeyi yapıyor. Türkiye aynı zamanda uluslararası hukuku ihlal eden saldırgan bir devlettir."
Yetmiyor devam ediyor: "Türkiye NATO üyesidir. NATO bunu ele almalı ve Ankara'yı yasa dışı işgaline son vermeye zorlamalı."
Nâzım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı'nda 1918-19 dönemini anlattığı Birinci Bap kısmına "Ateşi ve ihaneti gördük" diye başlamıştı, 2022 oldu, hâlâ aynı şeyleri görüyoruz.
Putin imaj savaşını neden kaybetti?
Kamuoyu savaşları sadece saldıran ve savunana bakarak yorumlamaz.
Rus Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı General Aleksandr Menşikov, 1854 yılında Yalıboyu’nda yaşayan Kırım Tatarlarının toplu olarak Rusya içlerine sürülmesini emretmişti. Savaş koşullarında o emir yerine getirilemedi.
Çarlık Rusya’sında kurulan bu planı, 90 yıl sonra, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Josef Stalin uyguladı.
18 Mayıs 1944 günü, şafak vaktinde, Kırım’da Tatarlara ait evleri basan Sovyet İçişleri ve Devlet Güvenlik bakanlıklarına bağlı askerler Çarlık Rusya’sının bir komutanının planının uygulandığını bilmiyorlardı elbet.
Onlara, Çarlık Rusya’sının halk düşmanı olduğu ve “devrimin selameti” için Rus imparatorluk ailesi Romanovların ortadan kaldırıldığı öğretilmişti. Girilen her evde hazırlanmaları için insanlara sadece 15 dakika verildi. Erkeklerin büyük kısmı asker ve silah altında olduğu için çoğu çocuk ve kadın en az 191 bin sonraki kayıtlara göre 238 bin kişi önce balık istifler gibi kamyonlara bindirildi, ardından tren istasyonuna götürüldü.
**
S&uum
'Muharebeyi kazanabilirsin ama bu savaşı kazandığın anlamına gelmez’ denir ya, Putin kazandı.
Rusya Devlet Başkanı'nın kazandı dediğim şey, askeri değil siyasi bir zafer.
ABD Başkanı Biden, Afganistan'dan çekilme hezimetinin ardından ikinci kez çok zor durumda kaldı. ABD'nin düştüğü hali İsrail üzerinden açıklayayım: ABD'nin can yoldaşı İsrail Moskova'ya karşı açıklama yapamadı. Jerusalem Post, Suriye'deki hava operasyonları için Moskova'nın iznine duyulan ihtiyaç nedeniyle Dışişleri'nin temkinli davrandığını yazdı Rusya'nın Ukrayna'ya girdiği saatlerde İsrail de bir kez daha Şam'ı vurdu.
NATO'nun üye sınırlarına yönelik bir işgal olmadığı sürece askeri güç kullanamaz durumda olduğu ortaya çıktı. Afganistan'da Taliban rejimine karşı silah kullanmanın kolay Rusya'ya karşı zor olduğu anlaşıldı.
En ağır hasarı Avrupa Birliği aldı. Rusya'ya karşı sert olunmasını isteyen Polonya ve Baltık üyesi ülkeler, "Enerji yaptırımların içerisinde olamaz" diyen İtalya, "İzleyip görelim" diyen Almanya-Fransa ve Moskova ile iyi ilişkiler isteyen Macaristan aynı gemide. Kınama
Başta Ta Nea olmak üzere, Yunanistan gazetelerinin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı bu fotoğraf nedeniyle küçük düşürmeye çalışmasını gayet anlaşılır buluyorum.
Anlamadığım kısım Türkiye’deki tartışma.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO Savunma Bakanları Toplantısı için 15 Şubat akşam saatlerinde Brüksel’e gitti.
Zirve 16-17 Şubat tarihlerinde yapıldı, ana konu Ukrayna-Rusya krizi oldu.
Bakan Akar, zirvede beş ayrı oturuma katıldı, Yunanistan Savunma Bakanı olmak üzere 10 ülkenin savunma bakanlarıyla ikili görüşme yaptı.
Ardından Güvenlik Konferansı için Münih’e uçtu.
Forum ve oturumlar dışında, Yunanistan’ın “Türkiye’ye silah satmayın” baskısı yaptığı, Türkiye’ye tavrının ne olacağını henüz bilemediğimiz Alman Savunma Bakanı, Kuzey Irak’ta askeri operasyonların devam ettiği bir dönemde Irak Dışişleri Bakanı ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı, Türkiye’de ortak savunma yatırımı yapabilecek şirket yöneticileri dâhil dokuz ayrı görüşme gerçekleştirdi.
Fotoğrafını gördüğünüz bu tekne Hırvatistan’ın Korluca Adası’ndaki bir tersanede imal edildi.
Avrupa Birliği vatandaşlarının yüzde 75’ini ödediği 13 milyon euro’luk, altı teknelik bir sipariş içerisinde yer alıyordu.
Ağustos 2015’te denize indi, Yunan Sahil Güvenlik Komutanlığı emri altında çalışmaya başladı.
Tanımadığımız bir devriye teknesi değil bu aslında. Youtube’da Mart 2020’de kara sularımızı ihlal ettikten sonra Sahil Güvenlik botumuzun kovaladığı Yunan teknesi.
Diğer yaptıklarının yanında en önemsiz ve zararsız eylemi kara sularımıza girmeye çalışmak olan, insanlığın batıran tekne o.
***
11 Temmuz 2020 günü, içinde 21 Suriyeli, 8 Kongolu, 3 Orta Afrikalı, 2 Filistinli, 1 Senegalli ve 1 Eritreli olmak üzere yaklaşık 40 mülteci taşıyan bir göçmen teknesi günün ilk ışıklarıyla birlikte Yunan kara sularına girdi, Midilli Adası’na doğru yaklaşmaya başladı. Yunan kara sularında yolculukları birinci saatin sonuna yaklaşırken, karşılarına sözünü ettiğim Yunan Sahil Güvenlik teknesi çıktı.
Teknedekiler
Sıla neler söylüyor bize, duyuyor musunuz?
"Öldürülmeseydim adımı hiç bilmeyecek, fotoğrafımı hiç görmeyecektiniz. 16 yaşında ailesinin baskısıyla nişanlanan bir çocuktum ben. Her şey yolunda gitseydi, en geç 20 yaşımda anne olacaktım. Evladımla birlikte büyüyecektim belki."
“Katilimin 10 ayrı sabıkası olduğunu konuştunuz dün. Oysa reşit olduğundan beri üç yılda 10 ayrı suç işleyen birinin 11. suçu işleyeceğini öngöremeyen cezalandırma sistemini konuşmanız lazım. Benim için geç ama başka kızlar için konuşun bunu mutlaka."
"16 yaşında hepimiz hata yaparız, ben de yaptım. Büyümek hatalardan ders çıkarmaktı aslında. Ben büyüyemedim, hatam büyütüldü. Büyütülen hatayı nikâhla düzeltmeye çalışmak başka hatalara neden oldu. Dün katilimle ilişkim ortaya çıktığında ailemden fiziki şiddet gördüğümü açıklamış bakanlık. Ailem elbet sever beni, onlar ne yaptılarsa beni korumak için yaptılar. Bir sürü kız çocuğu ailesi de
Türkiye’nin kaderini değiştirme iddiasıyla yapılan bir işin iletişiminin en az işin kendisi kadar önemli olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık. Cumartesi akşamı buluşan liderlerin sofrasından gelen kare iletişim ayağında özen sorunu olduğunu gösteriyor:
Cumartesi günü Süper Lig’de saat 16.00’da Fenerbahçe, 19.00’da Galatasaray sahaya çıktı. Birinci Lig’de de Adanaspor, Kocaelispor, Denizlispor, Ankaragücü, Boluspor gibi taraftarı olan takımların maçları vardı. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın maçı olduğu gün kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmak birinci yanlış.
Cumartesi günü saat 19.30’da başlayan yemek yaklaşık 5.5 saat sürdü. O saatte gazeteler çoktan basılmaya başlanmıştı. Cumartesi akşamları haber kanallarının en az seyirci bulduğu ve insanların da ev dışında en fazla zaman geçirdiği akşamdır. Sabah kahvaltıda buluşmak, gece yarısından sonra biten bir akşam yemeğinden çok daha etkili olurdu. Yani ikinci yanlış yemeğin başlangıç ve bitiş saati.
Yemeğe dair fotoğrafta dikkat çeken iki nokta
Âşık olmak için 1.5 saniye yeterli diyor bilim.
New York'taki Syracuse Üniversitesi, beyin-aşk ilişkisine dair tüm çalışmaları toplayarak vardı bu sonuca.
Aynı araştırmada aşkın insan beyninde 12 alanı etkilediği ortaya çıktı.
Beyni karıştıran, bölgeleri alarma geçirenlerin kim olduğunu da buldu bilim.
Beynimizin ventral tegmental adı verilen ön tavan bölgesindeki A10 hücreleri, aktif hale gelip, beynin diğer bölgelerine dopamin iletmeye başlıyor, aşkı böyle hissediyoruz.
Dopaminler bizi mutlu eden aktiviteleri hatırlamakla görevli hipokampus, dikkatimizin ve ilgimizin odaklanmasını sağlayan prefrontal korteks ile zevk veren ya da itici bulduğumuz aktiviteleri ayırıp, bağımlılıktan sorumlu nucleus accumbens bölgelerini etkiliyor önce.
İlk harekete geçen ventral tegmental bölge fazla bilimsel oldu, beynin ödül bölgesinde başlıyor aslında aşk.
Son yıllarda "Aşk bir hormon salınımı 2-3 ay sonra bitiyor" diyen cümleler çok kuruldu, mutlaka duymuşsunuzdur.