Özden Kaptanlar

Özden Kaptanlar

ozden-kaptanlar@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Olgun yaşlarda bir beyefendi, sakin ve emin bir tavırla denizi
seyrediyordu.
Onun bu yüksek aurası, yüksek ışık saçan tavrı herkes gibi beni de etkiledi.
Yan masası boştu.
Ve benim de kafein krizim tutmuş durumdaydı.
Hemen oturdum.
Yanında oturan olgun yaştaki hoş bir hanımla sohbet ediyordu.
Onu gizlice dinledim. Mağrur bir ses tonuyla yanındaki hanımefendiye şunları söylüyordu:
“Hayatın şaşırtıcı oyunlarına dikkat! Savrulmamak için iyi bir şeylere tutunmak lazım... Çünkü insanın kendisini tanıması gibi bir bilgi eksikliği var. Bu para işlerinde de, aşk işlerinde de böyle. İnsan önce kendisini bilecek.”
Kadın, “Hiç korkmadınız mı yalnızlıktan, ya da aşksızlıktan?” diye soruverdi.
Adam; “Yalnız değilim, sadece tek başımayım. Yalnızlıkla, ıssızlığı karıştırmamak lazım. İstediğim an kalabalıklaşırım, çünkü hayatı iyi gözlemledim. Bazıları gibi çok fazla korkum olmadı. Tek başıma bulunduğum anlarım, benim için çok keyiflidir. Ben, akıllı cesurlardanım. Bu yüzden keşkelerim, pişmanlıklarım pek olmadı” diye karşılık verdi.
“Peki ya aşk?” dedi, hanımefendi merakla...
Beyefendi; “Her veda edişin bir sancısı illaki vardır” yanıtını verdi:
“Yüzümde her çizginin bir aşk acısı, saçındaki her beyaz telin bir anısı var. Bu yüzden hem hayata, hem de aşklara güzel goller atmışım. Şimdi zaferle ölüme yürüyorum.”
Adam; “Peki siz hanımefendi siz aşkta neler yaptınız?”
İşte kadının cevabı:
“Ben, bir şarkının iki satırında bir erkeğe kendimi hatırlatıyorsam ve hatta ona hasretle iki kadeh içirtebiliyorsam, iz bırakanım. Sevilenim ve de özlenenim demektir.”
- Peki nasıl veda edebildiniz bunlara?
Kadın sakince fısıldadı:
“Ben veda ederken avucuma bir öpücük koydum. Sonra o sessiz ve gizli öpücüğü onların ellerine bıraktım. Arkama bakmadan yürüdüm. Ve içimden bildiğim bir şeyi kendime hep tekrarladım, ‘En büyük aşklar kavuşulmayanlardır’ diye... Bedenimi ve ruhumu edepsizce kullanmadan aşk işini tadında bırakarak yürüyüp gittim. Gerisi hikaye.”
Arkasından “Ben de sizin tabirinizle aşka güzel goller atmışım sanırım” diye ekledi.
Beyefendi, bu kendisi gibi ışıklı kadına sıcacık gülümsedi, elini tuttu:
“Evet, hem de çok güzel goller...”
Sonra sustular ve denizi seyre daldılar.
* * *
Anladım ki iş, aşk ve para oyununu bu iki kişi hayatlarında çok güzel yaşamış ve dolu dolu oynamışlardı.
İmrenerek, “Keşkeleri az, korkuları olmayan doygun ruhlar bunlar. İyi ki onları dinlemişim. Hayat akıllıları ve demiri tavında dövenleri seviyor” diye düşündüm kendi kendime...
“Ne kadar haklıymışım. Her şeyde işi tadında bırakmak, ne kadar da önemliymiş” diyerek, ben de denizi seyretmeye başladım.
Hemen ikinci kahvemi söyledim.