Farkındalık, son yıllarda önemli bir kavram oldu bende...
Aslında geriye pek az bakarım.
Arkasına çok bakan, önünü göremez düşer, diye düşünürüm.
Arada bir arkaya baktığım anlarımda hatalarımı, bir flaş patlaması süresinde toplarım. Taşlar yerine oturuverir kafamda, bir çoğunuz da olduğu gibi.
Salaklıklarım, aldanışlarım, kullandıklarım, kullanıldıklarım, gereksiz beyaz yalanlarım, dünya telaşlarım, arada bir kapıldığım derin endişelerim...
Neler duymak istemişim, neleri söylemeyi unutmuşum?
Nerelerde yanlış anlaşılmışım?
Hayatta karşılaştığım özverili davranışlarımın karşısında çoğunuz gibi nankörlük, düşmanlık ve ihanet görmüşüm.
Ve kendime demişim ki, “Üzülme, çünkü acınla bir taşı dahi oyamıyorsan, bir hayalsin sen.”
İnsan dediğim, karanlıkta yanan bir mum gibi olmalı.
Eriyip giden saatleri ve o saatlerin içine giren nankörlükleri, kötü anları saymamalı.
Nankörlükle ihanetin çok yakın iki kardeş olduğunu 20 yıldır anlamışım artık.
Üstelik de önce en yakınlardan geliyor İHANETLER...
Önce nankörlük devreye giriyor, ardından ihanet kardeş başrolde...
Hepinizin bu duygularla benim gibi tanıştığınızdan adım gibi eminim.
‘Taş uzaktan gelmez’ der atalarımız.
Bir de ‘Babana bile güvenme’ deyimi, hayatımızın cümleleri arasında pek bir geçer.
Çünkü menfaatler, her an devrededir.
İhanetle nankörlüğün oynatıcısı olan bu menfaatler, benim iyi niyetle yaptığım pek çok güzelliği bana geri seken kurşunlar gibi göndermiş.
Her şeyi tadında yapmak lazım geldiğini anladım artık.
Şimdi iyilik, yardım, merhamet gibi eylemlerim tadında ve daha uzaktakilere...
Tatlı sözler ise hak edenlere. Çünkü ne zaman bir insana HADDİNDEN FAZLA değer vermişsen ya onu kaybetmişsin, ya da kendimi mahvetmişim!
Artık önce ‘Ben’ diyorum.
İşte bu yüzdendir ki, ‘Hayatınızdan sakın kimse için çok fazla zaman çalmayın.’
Çünkü zaman çok kıymetli ve biriktirilemiyor.
Dedim ya insanoğlu pek yaman bir nankör!