Özgür Kaynar

Özgür Kaynar

ozgur.kaynar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gazi Ayşe ve İzmir


Gazi Ayşe Altıntaş, İzmir’de ilk kurşunu da, son kurşunu da atan, Kurtuluş Destanı’nın pek bilinmeyen gizli kahramanlarından...


Günlerdir ağızları bıçak açmıyordu. İzmir İzmir olalı böyle bir sessizliğe bürünmemişti. Körfez’in açıklarında demirli yabancı bayraklı gemiler, birşeylerin olacağının habercisiydi. Silah yüklü o zırhlıları görmemek için akşamüstleri yapılan Kordon yürüyüşlerinden bile vazgeçilmişti. O keyif dolu günler çoktan unutulmuştu, böylesine bir hüzün pek hatırlanmıyordu. Türk’ün ateşle imtihanı için geri sayım hızla sürüyor, sinir bozucu bekleyiş giderek dayanılmaz hale geliyordu.
Ve takvimler 15 Mayıs 1919’u gösterdiğinde sabahın ilk saatlerinde işgal başlayınca sessizlik yerini, yürekleri kezzap gibi yakan acıya bırakmıştı. İşgal alayı Pasaport’tan Vilayet binasına doğru destekçilerin sevinç çığlıklarıyla ilerlerken, yıllardır huzur ve barışın hüküm sürdüğü güzel İzmir’de büyü bozuluyordu. Dörtbir yanı kan ve barut kokusu sarmıştı. “İzmir’in kavakları, dökülür yaprakları” diye başlayan türkü, daha ilk gün şehit olan 300’e yakın Türk’ün ardından ağıt yapılmıştı. Gözlerden yaşlar sicim gibi süzülürken, adına ister diriliş, ister uyanış deyin, bir millet ayağa kalkmanın sancısıyla kıvranıyordu.

Kıvılcımı çakmışlardı
Gazeteci Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşun, Kuvayi Milliye’yi, kurtuluş ruhunu ateşlemişti. İzmir’de 15 Mayıs 1919’da gözyaşıyla başlayan bu hüzünlü öykü, yine İzmir’de tarih 9 Eylül 1922’yken zaferle sonuçlanacaktı.
Ulu Önder’in kurtuluş ordularının temelini oluşturan Kuvayi Milliye hareketinde eli silah tutan herkes vardı. Kadınlar da ön sıralardaydı. İzmirli Gazi Ayşe Altıntaş gibi...
Daha sonraları Binbaşı Ayşe olarak da anılacaktı. İzmir’deki işgal bekleyişi onu çok incitmişti, hazırlıklıydı. Pek bilinmez ama tarihçilere göre Kemeraltı girişinde Hasan Tahsin’le birlikte ilk karşı koyanlar arasında o da yer almıştı. Milislerin komutanıydı, sayıca yetersiz olmaları o gün ellerini kollarını bağlamıştı. Fakat her şey henüz bitmemişti, bir gün mutlaka geri dönülecekti...
Gazi Ayşe, İzmir’den çekilirken, Balkan Savaşı’nda kaybettiği eşinden yadigar ziynet eşyalarını bile silah almak için satacaktı. Sonra cephe cephe dolaşıp savaşacak, kahramanlığını Başkomutan Mustafa Kemal de yakından görecekti.
Yüreği yanık bıraktığı İzmir’i geri alacakları günün hayaliyle çarpıştı. Yaralandığında, iki oğlunu gözü önünde şehit verdiğinde bile yılmadı. Göğsünü bu ülke için siper etti, korkusuzca baş koydu. Ege’nin kahraman kadın efelerindendi o...

Son kurşunu da attı
Ve 9 Eylül 1922’de, burnunda tüten İzmir’e elinde silah koştu. Son işgalcilerin peşinden giderken, bacağından vuruldu. O acı bile istiklal sevincini yaşamasını engelleyemedi. İlk kurşunu attığı İzmir’de son kurşunu da atmış, tüm dünyaya zafer ilan edilmişti. Gazi Ayşe, bu büyük destanın bilinmeyen kahramanlarındandı. Hem işgal hem de kurtuluş gününde en ön sıralardaydı.
Çok şey kazandırmıştı, ancak savaşlar yüzünden kimsesiz, bir başına kalmıştı. Cumhuriyet kurulduktan sonra Merkez Bankası’nda müstahdem olarak yerleştirilmiş, kendi halinde yaşam sürmüştü. 1949’da da İzmirine ve hayata sessiz sedasız veda etmişti. Kurtuluş Destanı’nın bir parçası, yıldız gibi kayıp gitmişti.

Anısına anıt yapılacak
Şimdi Gazi Ayşe’nin mezarının yeri dahi bilinmiyor. Cumhuriyet’i kutluyorsak, ona da çok şey borçluyuz. İzmir’i Sevenler Platformu da böyle düşünüyor ve anısını yaşatmak, hiç unutmamak üzere hatırlatmak istiyor. Platform Başkanı Sancar Maruflu, “Onun şahsında Meçhul Kadın Kahramanlar Anıtı yapacağız, belediyelerin, Kültür Bakanlığı’nın kapısını çalacağız” diyor.
İşgali de zaferi de bu topraklarda gören, cesur yüreğiyle karanlık günleri aydınlığa çeviren Gazi Ayşe’ye vefa zamanı çoktan geldi. Tek yapılması gereken o anıt için destek vermek... Haydi İzmir...


Bu büyük sevinç daim olsun
Gazi Ayşe ve İzmir


Tarih yazılan İzmir’de, Cumhuriyet’in kuruluşunun 86’ncı yıldönümünde de tarihi görüntüler vardı.

İzmir’i İzmir yapan değerler, 29 Ekim’de bir kez daha gözler önüne serildi. “Cumhuriyet kolay kurulmadı” sözüyle ne denilmek istendiğini en iyi anlatanlardan Gazi Ayşe’nin memleketinde, yine büyük coşku ve sevinç vardı.
İşgali de, zaferi de gören; Cumhuriyet’i kuran Milli Mücadele ruhunun ilk kurşunla canlandığı topraklarda yaşayanlar, en büyük bayramı doyasıya kutladı.
Küçüğü büyüğü yüzlerce kişi, ellerinde bayraklar ve Atatürk posterleriyle Cumhuriyet Meydanı’na koşmuştu. Kordon gelincik tarlasıydı. O ne coşkuydu? Öylesine büyüktü ki bir güne sığmadı.

Ege-Koop’tan panel
Cumhuriyet sevinci, 29 Ekim’den sonra bile sürdü. Tarih yazılan bu topraklarda, kahramanların emaneti Cumhuriyet için pek çok etkinlik vardı.
Bunlardan birinin mimarı Ege-Koop’du... Konut inşa etmenin yanında aydınlık geleceği inşa etmeyi de amaç edinen çeyrek asırlık kuruluş, 29 Ekim’in taşıdığı öneme, “86’ncı Yılında Cumhuriyet” konulu panelle dikkat çekti. Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, Prof. Mümtaz Soysal, gazeteci-yazar İsmet Solak, Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Süheyl Batum, Prof. Ergun Aybars’la İzmir Barosu Başkanı Özdemir Sökmen, Cumhuriyet’in dününü ve bugünü anlattı.

Ak Parti’den konser
Ege-Koop’un paneline ev sahipliği yapan Atatürk Kültür Merkezi bir gün sonra da Ak Parti İl Başkanlığı’nın “Cumhuriyet Konseri”ne sahne oldu. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası sanatçılarından oluşan “Turquart Oda Orkestrası” seslendirdikleri şarkılar ve marşlarla bayram coşkusuna coşku kattı. Ellerinde bayraklarla konseri izleyen İzmirliler, birlik ve beraberlik görüntüsü sergilerken, “Cumhuriyet ve hürriyet bu topraklarda daim olsun” der gibiydi.
Tüm renkleriyle işte bu tablo görülmeye değerdi...

OKUR HATTI

Bahriye Üçok’a saygısızlık!
Gazi Ayşe ve İzmir


OKUR HATTI’nı arayan İzmirliler, Bahriye Üçok’a yapılan saygısızlığa dikkat çekiyor. 361 numaralı Bahriye Üçok-Konak otobüslerinin Konak’taki son durağında Bahriye Üçok yazısındaki “B” harfinin sorumsuz kişilerce söküldüğü belirtiliyor. 1990 yılında evine gönderilen bombalı paketle öldürülen, siyasetbilimci ve tarihçi Doç. Dr. Üçok’a bu saygısızlığın izinin günler geçmesine rağmen silinmediği ifade ediliyor, “Daha çağdaş bir toplum hayaliyle düşüncelerini açıkça dile getirdiği için öldürülen bu değerimize sahip çıkmalıyız” deniliyor. Hem topluma çağrı yapılıyor hem de yetkililere sesleniliyor.