AVRUPA'da sokakları
"bahar" kokan az kent vardır. Palermo o nadir kentlerden birisidir. Bahar geldi mi, toprak kokusu duyarsınız yolda yürürken, portakal ağaçlarının, yaseminlerin, hanımelilerin kokusu gelir burnunuza.Yaseminleriyle öyle ünlüdür ki Palermo, adı bile kulağa hoş gelen, tadına doyum olmayan yaseminli dondurması bile vardır:
"Gelato al gelsomino..."Sansüel kokuları, yüzyıl başından kalma harap
"art - nouveu" villaları ve bulvarları, bahçeleri çepçevre saran palmiyeleriyle insanı baştan çıkartan Palermo'yu, ayrı, apayrı bir dünya yapan bir başka unsur ise, her köşebaşında kentin taşlarına yazılmış mafya öyküleridir. Kent merkezini çevreleyen bir kilometrelik alan içinde sık sık mafya kurşunlarına hedef olmuş insanların anısını taşıyan plaketlere rastlarsınız:
"General della Chiesa burada öldürüldü...", "Yargıç Borsellino burada havaya uçuruldu...", "Çevik Kuvvet Şefi Rocco Chinnici burada kurşunlandı..."
Yasemin ve hanımeli kokuları arasına, en beklemediğiniz yerde ve anda, yaşamla beraber ölümün anısı, gölgesi ya da kokusu çıkıverir karşınıza. Palermo'nun merkezi bitmek bilmeyen bir anıt mezardır sanki.
Bu anıtlardan en görkemlisi, şehri boydan boya yaran "Roma Caddesi'ne" bakan "Grandes Hotel et des Palmes" olacak bundan böyle. II. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, Amerikan mafyası ile Sicilya mafyasının, dünya ticaretini bölüşmek üzere yaptığı bir zirveyle tarihe geçen otelin - gene bir mafya kurbanı sayılan - en ünlü konuğu Baron Giuseppe Di Stefano burada geçen hafta hayata gözlerini yumdu çünkü.
92 yaşındaki baronun cenazesi, müşterilerin hayret dolu bakışları altında ve dünya otelcilik geleneklerini hiçe sayarak otelin ana kapısından çıkarıldı. Ve bu feodal toprak ağasının uçsuz bucaksız topraklarının olduğu Castelvetrano köyüne gönderildi.
Baron Di Stefano, kentte yaşayan en büyük mafya efsanesiydi. Kimilerine göre göz koyduğu bir kadın, kimilerine göre bir toprak davası yüzünden mafya ile başı derde giren barona, babalar, yıllar önce gözdağı vermişler:
"Ya burdan çek, git; ya da seni yaşatmayız!"
Bu tehdit üstüne Palermo'ya gelen ve kentin en görkemli oteline yerleşen
Baron Di Stefano, sırlarıyla inzivaya çekilmiş. Ve ölene dek, 50 yıl boyunca
"Grandes Hotel et des Palmes"in 204 numaralı
"süit"inde yaşamış.
On yıl önce Palermo'ya ilk gittiğimde, otelin barmeni
Toto anlatmıştı. İlkpeşin bu öyküyü. Hayal gücü kuvvetli bir yazarın kaleminden çıkmış bir hikaye gibi gelmişti önce duyduklarım. Ama resepsiyon şefinden, otelin önündeki taksilerin şoförlerine dek, herkes Palermo'da Baron'un bu inanılmaz öyküsünden söz ediyordu.
Yemekler örneğin Baron'un odasına servis ediliyor, mektuplar kapısının altına bırakılıyor, kiraladığı dairenin yanındaki odanın büyük bir buzluk ve kilere dönüştürüldüğü anlatılıyor, topraklarından gelen şaraplar, sıkma zeytinyağı şişeleri ve narenciye kasaları, Mazara del Vallo Körfezi'nde tutulmuş taze balıklar burada depolanıyordu. Dışarı adım atmayan Baron'un, kitap okuyarak ve klasik müzik dinleyerek vakit geçirdiği söyleniyordu. Gazete ya da televizyon görmek istemiyordu Baron. Dünyada olup bitenleri, odasına servis yapan garsonlara soruyordu. Beyaz keten elbiselerden hoşlanıyor, yalnız ipek mendil ve kravat kullanıyordu.
Palermo'nun en ünlü asilzadesi ve otelin en zengin müşterisi bir hayaletti!
"İnanmıyorsan" demişti nihayet bir gün bana santraldaki çocuk,
"Oda numarasını vereyim, telefonu aç konuş!"
Yaşlı, bitkin, sigaradan çatallaşmış bir sesle cevap vermişti
Baron Di Stefano sonra telefonuma. Kente gelen her gazetecinin kendisiyle görüşmek istediğini, konuşacak bir şeyi olmadığını, kimseyi kabul etmediğini söyleyip telefonu kapatmıştı.
O konuşmadan sonra dahi, bunun müşterileri cezbetmek için otel yönetimi tarafından uydurulmuş dahiyane bir buluş olduğunu düşünmüştüm. Taa ki yönetmen
Dino Risi'nin yaptığı bir mafya filminde, Baron'la ana karakterlerden biri olarak karşılaşana dek. Baron rolünü
Vittorio Gassman'a vermişti
Risi.
Palermo'da yarım yüzyıl bir gölge gibi yaşayan Baron Di Stefano, ihtişamlı ve gerçek bir cenaze töreni ile gömüldü bu hafta. Gazeteler, Marquez - vari bu "büyülü gerçeklik" öyküsüne sütun sütun yer ayırdılar. Ama Marquez'in uzak Cartegena de los Indios'unda geçen bir öykü değil bu. Akdeniz'i bıçak gibi doğudan batıya, güneyden kuzeye kesen ve yer yer, zaman zaman 19. yüzyılla, 20. yüzyılı yana yana yaşatan Sicilya'da yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi.
Palermolu ünlü yargıç Roberto Scarpinato'nun sözleri demek boşuna değil:
"Burada hayata karşı blöf yapamazsınız" demişti yaptığımız bir röportajda yargıç Scarpinato:
"Yaşam çünkü bu kentte her gün sizi sınar. İyi ile kötü, dürüstlükle sahtekarlık, yaşam ile ölüm arasında seçim yapmanız gerekir sürekli!"
Yazara E-Posta: cerrahoglu@milliyet.com.tr