İki kupa takımı diyebileceğimiz Galatasaray ile Ankaragücü, Ali Sami Yen’deki sınava ideal kadrolarıyla çıktı. Galatasaray sadece Mondragon’u dinlendirdi.
Bu tür kupa maçları genelde angarya olarak görülür ve yedek oyuncular oynatılırdı. Ama iki teknik adam da sahaya elemek için çıkmıştı. Hatta Ankaragücü, 3 - 4 - 3 oynayarak, Hakan Keleş - Hüseyin - Augustine üçlüsüyle riskli bir düzen kurmuştu. Bu da yetmiyormuş gibi, 65 dakika boyunca, savunmasını çizgi halinde tuttu. Başkent ekibi, Galatasaray hazırlık pasları yaparken çıkmaya amaçlıyordu. Galatasaray ise orta alanda yaşadığı pas yüzdesi düşüklüğü nedeniyle, bu çizgi halindeki savunmanın arkasına bitirici topları indiremedi. Ankaragücü liberosu İsmet’i de sürekli oyuna sokmaya çalıştı. Buna rağmen Galatasaray’ın dörtlü savunması çok konsantre oynadı ve özellikle hiç hücumu düşünmeyerek, hata yapma riskini göze almadı. Hakan Ünsal maç boyunca belki de yarı sahayı hiç geçmedi.
Maçın ilk yarısında üç - dört pozisyon bulan Galatasaray, birini değerlendirdi ve maç sonuna kadar bunu korumayı başardı. Fazla riske girmedi, ‘1 - 0 bana yeter’ düşüncesiyle, savunma güvenliğini maçın tamamında korudu.
Santrfor Hüseyin oyundan çıktıktan sonra, İsmet’in orta sahaya geçmesi ve Gökmen’in oyuna girmesi Başkent ekibinin savunmasını diriltti. Ofsayt taktiğinden de vazgeçilince son bölümde pozisyon hatası yapılmadı.
Kötü bir maç oldu. Tempo ve kolektif oyun hiç yoktu. Kısacası iki takımın da idareli oynadığı bir maçtı. Hele son 20 dakikalık bölümde ‘Hakem maçı bitirse de gitsek’ der gibiydi iki takımın futbolcuları.
Galatasaray, aylar sonra ilk kez bir maçta öne geçti. Bunu başardığı için de savunma anlayışında hiç sıkıntıya düşmedi. Daha moralli ve hatasız oynayarak Türkiye Kupası’nda yoluna devam etti.