ÖSS sınavları sona erdi. Sınav sonuçları geleceğin Türk toplumu hakkında ipuçları veriyor.
O nedenle sonuçlar yalnızca sınava giren öğrencileri değil, bütün toplumu ilgilendiriyor.
Açıklanan sonuçlara göre, bu yıl barajın daha düşük olmasına karşın, barajı geçebilen öğrenci sayısı çok daha az. Hiçbir soruya yanıt veremeyen öğrenci sayısı bu yıl daha yüksek. Adayların %60’ı hiçbir fen sorusuna yanıt veremiyor. Uzmanlar öğrencilerin lise performanslarında önemli düşüş olduğunu söylüyorlar.
Eşitsizlikler var
ÖSS sisteminin eleştirilecek pek çok yanı bulunmakta. Sınava giren öğrenciler arasında türlü eşitsizlikler var. Bölgeden bölgeye eğitimin kalitesindeki farklılık başlı başına bir eşitsizlik nedeni. Türkiye’nin geri kalmış bölgelerinden gelen çocukların sınavı kazanma şansı çok daha az. Bunun dışında, dershane sisteminin doğurduğu eşitsizlikler var. Maddi olanaksızlıklar nedeniyle dershaneye gidemeyen çocuklar sınavda başarılı olamıyorlar. Sınavı kazansalar bile genelde 2 yıllık eğitim veren üniversitelere girebiliyorlar. Oysa eğitim bir kamu hizmeti. Devlet bu kamu hizmetinden bütün yurttaşların eşit bir biçimde yararlanmasını sağlamakla, eşitsizlikleri ortadan kaldıracak önlemleri almakla yükümlü. Dershanelerin öğrettiği bilgi ve becerileri devlet okullarda neden öğretemiyor?
Sistem çöküyor
Ayrıca, ÖSS sistemi sınav odaklı bir eğitim verilmesine yol açıyor. Bilgi sahibi olan, düşünen, eleştiren çocuklar yerine, test sorularını yanıtlamasını bilen çocuklar yetiştiriliyor.
Abbas Güçlü’nün yazılarında belirttiği gibi, Türk eğitim sistemi ilkokulda başlayan ve lisede büyüyen bir çöküş içinde. Öğretmen açığı, kalabalık sınıflar, öğretmen ve öğrenimin kalitesi yanında siyasal iktidarın eğitim politikası en önemli nedenler.
Eğitimden söz ederken gerçekte Türk toplumunun geleceğinden söz ediyoruz. Yirmi beş yıllık bir projeksiyon yaparsak bugünkü eğitim sisteminin biçimlendirdiği insanın ve toplumun umut verici olduğu söylenemez. Bu yılki sınav sonuçlarının ortaya çıkardığı sonuçlar sadece bir gazete haberi olarak geçiştirilmemeli. Hükümetin her şeyi bir yana bırakarak neden Ardahanlı çocukların üniversite eğitiminden yoksun bırakıldığını tartışması ve çözüm üretmesi gerekmez mi?
Bugünkü sistem, başarısız olduğu için umutsuz, yaratıcı olamayan, üretmeyen, farklılıkları kabul etmeyen, o nedenle de kolayca şiddete başvurabilen gençler yetiştirmekte. İş bulma güçlükleri de eklenince, tablo daha da kararıyor.
Rejim sorunu
AB üyeliği düşümüz hâlâ geçerli ise, bu eğitim sisteminin yarattığı düşük standartlarla AB içinde rekabet etmemiz olanaksız. Günümüzde rekabet sadece mal alıp satmakla sınırlı değil. Değerler bütünü ile kültürü ile sanatı ile aynı takımda eşit bir oyuncu olmayı gerektiriyor.
Sorun aynı zamanda bir rejim sorunu. Çağdaş anlamda çoğulcu bir demokrasiye özlem duyuyorsak, çocuklarımıza demokrasiyi özümseyen bir eğitim verebilmeliyiz. Demokratik bir eğitimin temelinde bilgi ve bağımsız, özgür düşünme yatıyor. O nedenle dinsel, ulusal ideolojik kalıplar demokratik eğitimle bağdaşmıyor. Bağımsız, özgür düşünme ile nesnel bilimsel bilgi elbette laiklik ekseninden geçiyor. Demokratik eğitimin amacı özgür, bağımsız özne olan bireyler yaratmak ve kendinden farklı öteki bireyleri de özne olarak tanımayı öğretmek.
Aynı zamanda, çocuğun öteki toplumları, dinleri, kültürleri de tanımasını ve kabul etmesini sağlamak. Özgürlüğün öğretilmesi kolay değil. Bunun için eleştirel düşünmenin öğretilmesi ve çocuğun içindeki yaratıcılık potansiyelinin ortaya çıkarılması gerekiyor.
Bütün bunların gerçekleşmesinin ön koşulu, siyasal iktidarların kendi ideolojilerinin biçimlendirdiği insan yaratmaktan vazgeçmeleri. Bu demokratik eğitimle totaliter eğitim arasındaki en önemli fark. Ardahanlı Zeynep ile Hasan’ın çağdaş dünyanın eşit bir bireyi olmaya her çocuk kadar hakları var.