‘Çok alçak sesli bir fısıltının üstünde çıkardığı her ses cihaz tarafından kaydedilirdi. Her an dinlenip dinlenmediğini bilmek olanağı yoktu... Ama herkesi her zaman dinledikleri düşünülebilirdi. Nasıl olsa istedikleri zaman telefon şebekenize girebilirlerdi. Çıkardığınız her sesin dinlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız. Bir süre sonra bu alışkanlık bir içgüdüye dönüşürdü.”
Bu satırlar günümüz Türkiye’siyle ilgili değil. George Orwell’in “1984” adlı romanından alınmış bir bölüm. Orwell, 1949’da yazdığı bu kitabında, kişisel özgürlüklerin yok edildiği, her hareketin gözlendiği, her konuşmanın dinlendiği, insanların sürekli “Düşünce Polisi”ne ihbar edilme korkusu içinde yaşadıkları totaliter bir ülkeyi anlatır. 1949’da dinleme teknikleri bugünkü gibi gelişmemişti. Buna karşın, kitaptaki bazı bölümlerin bugünkü Türkiye ile şaşırtıcı bir uyum içinde olması düşündürücü.
Her gün insanların özel yaşamlarına yeni müdahale yöntemleri çıkıyor. Telefon dinlemelerin yasallığını tartışırken, bu kez karşımıza ortam dinlemesi çıktı. Odanıza böcek denen küçük mikrofonlar yerleştiriyorlar. Bütün konuşmalarınız kaydediliyor. Tıpkı “1984”te olduğu gibi. Sonra gereken durumlarda konuşmalarınız youtube’da yayımlanıyor. Orwell’in hayal gücü bu noktaya erişememişti.
Şikâyete bağlı suç olmamalı
Neresinden bakarsanız bakın, özel yaşamın ağır bir ihlali, Ceza Kanunu açısından ise suç söz konusu. Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre, yargıç kararı olsa bile, bireylerin konutunda ses ya da görüntü kaydı alınamaz. Ceza Kanunu ise hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydedenleri altı aydan üç yıla hapis cezasıyla cezalandırıyor. Bu bilgilerin internette yayımlanması ise ayrı bir suç. Ancak, bu suçlar şikâyete bağlı olduğundan, şikâyet olmadan savcılar harekete geçemiyor. Bu, garip bir durum yaratıyor.
Dinlemeler ve kayıtlar gizli olduğundan dinlenen kişi dinlendiğini bilmiyor. O nedenle, şikâyet edemiyor. Böylelikle, hukuka aykırı dinlemeleri yapanlara koruma sağlanıyor. Anayasa ve Ceza Kanunu’nun özel yaşamı koruyan maddeleri de etkisizleşiyor. Hukuk dışı amaçlarla ortam dinlenmesine yol açıyor. Bu tür suçları şikâyete bağlı suç olmaktan çıkarmak gerekir.
Dinlemeler gizli olduğundan, ilgili makamların hukuka aykırı, keyfi yollara başvurmaları riski fazla. O nedenle, yasaların keyfiliği önleyecek sağlam güvenceler içermeleri önem taşıyor. AİHM kararları da bu yönde.
Kayıtların muhafazası
AİHM kararlarında geniş bir yer tutan ancak bizim yasalarımızda pek düzenlenmeyen bir nokta var: Hukuka uygun bir biçimde elde edilmiş de olsa, ses kayıtlarının muhafazasının ortaya çıkardığı sorunlar. CMK’ya göre elde edilen kayıtlar, ceza kovuşturması bakımından gerekli değilse yok edilir ve ilgiliye bu konuda bilgi verilir. Ancak, bu tür kayıtların muhafaza edildiği sürece hangi kurallar uygulanacak? Bu bilgiler, sadece sahibinin bilmesi gereken özel yaşama ait bilgiler, o nedenle AİHM kararlarına göre, bu bilgilerin muhafazası özel yaşama müdahale. Müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için açık, anlaşılır, yasal bir dayanak gerekli.
Ayrıca, ilgili kişiler muhafaza edilen, kendisiyle ilgili kayıtlar hakkında bilgi sahibi olabilmeli. CMK’da bu konuda bir düzenleme yok. Türkiye, Kişisel Bilgilerin Otomatik İşlem Görmesi Konusunda Bireylerin Korunmasına ilişkin 1981 tarihli Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne de taraf olmadığından konu açık kalmış.
Amman/İsviçre davasında (2000), İsviçre İstihbarat Servisi Amman adlı bir İsviçrelinin Sovyet Büyükelçiliği’yle yaptığı telefon görüşmelerini dinliyor. Amman bunu öğrenince, kayıtların kendine verilmesini istiyor. Ancak gizli servis kayıtların bazı bölümlerini çıkararak Amman’a gönderiyor. AİHM de bu davada özel yaşamın korunmasıyla ilgili 8 maddenin ihlal edildiğine karar verdi.
“1984”te olduğu gibi, günümüz Türkiye’sinde de insanlar dinlenmeden yaşayabilecek konuşma yöntemleri arayışı içinde.