Anayasa paketinin yarattığı toz duman içinde, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin 18 Mart günü, Krize Karşı Toplumsal Önlemler Raporu’na ilişkin konuşması gözden kaçtı. Oysa rapor Türkiye’de yaşayan insanların gerçek sorunlarına eğiliyor.
Rapora göre, 2007 yılındaki yüzde 10.6’lık işsizlik oranı, 2007 yılında yüzde 13.6’ya, 2009 Şubat ayında yüzde 16.1’e çıktı. Türkiye’de 6 milyon insan işsiz. 70 milyon insandan sadece 21 milyonu çalışıyor. Türkiye’de resmi yoksul sayısı 12 milyon 170 bin. Açlık sınırının altında yaşayan insan sayısı ise 1 milyon 400 bin.
Rapor, istihdam artırıcı, yoksulluğu giderici bir dizi önlem içeriyor. Devletin istihdam artıran yatırımları desteklemesi, işten çıkarmalara karşı önlem alınması, düşük ücretlilerin ya da geliri olmayanların temel gereksinmelerinin karşılanması ya da aylık bağlanması bunlar arasında.
DİSK’in raporundaki verileri BM’nin 2009 yılı “İnsani Kalkınma Raporu”ndaki verilerle tamamlayınca Türkiye’nin kalkınma modelinde insana verilen önem daha iyi anlaşılıyor.
İnsani Kalkınma Raporu’nda bir ülkenin gelişmişliği sadece GSMH’deki büyümeyle ölçülmüyor. İnsan unsuru kalkınmanın merkezine konularak değerlendirme yapılıyor.
Bu ölçüt Türkiye’ye uygulanınca ortaya çıkan resim şu: Türkiye’nin birey başına ulusal geliri yaklaşık 13 bin dolar. Türkiye’nin insani kalkınma endeksi ise 0.806. 182 ülke arasında 79. sırada. Türkiye’nin insani yaşama endeksi, gelirine göre çok düşük (birey başına 13 bin dolar ulusal geliri olan bir ülkenin insani kalkınma endeksinin en az 0.87 olması gerekiyor). Gürcistan’ın ise birey başına ulusal geliri sadece 5 bin dolar iken, insancıl kalkınma endeksi 0.78. Neredeyse Türkiye ile aynı.
Rapordaki, Türkiye’ye ilişkin diğer göstergeler şöyle: Bebek ölümleri bakımından Türkiye 176 ülke arasında 86. sırada. Okuryazarlık bakımından Türkiye yüzde 88.7’lik oranla 151 ülke arasında 77. sırada.
Yoksulluk endeksi açısından Türkiye yüzde 8.3’le 135 ülke arasında 40. sırada.
Kadın-erkek eşitliği açısından Türkiye dünyanın en geri ülkeleri arasında. Kadın-erkek eşitliğinde Türkiye 155 ülke arasında 125. sırada. Kadının ekonomik ve siyasal yaşama katılımı bakımından Türkiye 109 ülke arasında 101. sırada.
Bunlardan şu sonuç çıkıyor: Türkiye’nin kalkınma modeli insana değer vermeyen bir neoliberal model. Ancak, işsizliğin, yoksulluğun bu denli büyük boyutlara ulaşması, gelir dağılımının bozukluğu mevcut sistem açısından da sakıncalı. İşsizliğin, yoksulluğun büyümesi efektif talebin azalmasına, üretimin düşmesine yol açıyor. Üretimin düşmesi ise, işsizliğin büsbütün çoğalmasına ve gelir dağılımındaki dengesizliğin artmasına neden oluyor. Yatırımı artırıcı önlemlerin bu durumu ne ölçüde düzelteceği kuşkulu. Çünkü elde edilen kâr, üretimden çok sermaye piyasasına gidiyor.
İşsizlik ve yoksullukla mücadele için alınan önlemler sorunun nedenleri yerine sonuçları üzerinde duruyor. İşsizlik ve yoksulluk belirli bir ekonomik politikanın sonuçları. Bu politikalarda değişiklik yapmadan köklü değişiklikler beklenemez. İşsizlik ve yoksullukla mücadele devletin sorumluluğu. Toplumsal sorumluluk taşıyan bir devlet örneğin, “İstediğim gibi özelleştiririm. Bu yerlerde çalışan işçiler de benim sorunum değil. Nasıl olsa onların siyasal bir ağırlığı yok” diyemez. İnsan merkezli bir kalkınma modelinin uygulanması için devletin toplumsal harcamalara daha fazla kaynak ayırması, yoksullukla mücadelenin hak eksenli bir siyaset çerçevesinde yürütülmesi gerekir.
Bütün bu sorunlar dururken anayasa değişikliği ve bunun yarattığı gerginlik Türk insanının gerçek sorunlarının çözümüne ne ölçüde katkıda bulunuyor?