Devletimiz çok tutumlu bir devlet. Parasını dikkatli harcıyor. Her şeyde tasarruf yapmaya çalışıyor. Vergileri çarçur etmiyor. Böyle eli sıkı, gereksiz yere para harcamayan bir devletimiz olduğu için sevinmeliyiz.
Devletimiz her alanda olduğu gibi, insan yaşamına ilişkin konularda da tasarruf yapıyor. Örneğin, meme kanserinin yayılmasını önleyen bir ilacın kullanım süresi 52 hafta iken, Sağlık Bakanlığı’nın genelgesiyle 9 haftayla sınırlanıyor. 9 haftadan sonra sigorta, ilacın parasını ödemiyor. Kanser ilaçları çok pahalı. Ancak kanser başka organlara sıçramış, hasta ölümün eşiğine gelmişse ödüyor. Oysa hasta, ilacı daha önce kullanabilse hastalığın yayılması önlenebilecek.
Ahmet bizim oradaki “market”te çalışıyor, 3 çocuğu var. Eşi meme kanseri. Bir süredir ilaç tedavisi görüyor. Ancak artık sigorta ödemiyor. Diğer organlara yayılırsa ödeyecekmiş. Ahmet “Yayıldıktan sonra ilacı ne yapayım? Elime gecen para ile bu ilacı almam olanaksız” diyor.
Bu hafta AIHM’de karara bağlanan Oyal/Türkiye davası da devletimizin ne denli tutumlu olduğunu gösteren başka bir örnek.
Yiğit Turhan Oyal 1996 Mayıs ayında, biraz aceleci davranarak dünyaya geliyor. Ve geldiğine pişman oluyor. Erken doğan bebek olduğu için kendisine kan verilmesi gerekiyor. Kızılay’dan satın alınan kanlar veriliyor. 4 ay sonra Yiğit bebeğin kandan HIV virüsü kaptığı anlaşılıyor. Bir süre sonra virüs AIDS hastalığına dönüşüyor. Aile bebeğin sevincini yaşayamadan büyük bir dramın içine düşüyor.
Oyal ailesinin Kızılay ve Sağlık Bakanlığı’na karşı açtığı tazminat davasında, mahkeme Kızılay’ı kusurlu buluyor ve faizle birlikte 55 bin TL tazminata mahkûm ediyor. Kararda, bağışta bulunan kişinin kanının HIV virüsü taşıyıp taşımadığını testlerle kesin bir biçimde anlamak olanağı varken, pahalı olduğu için Kızılay’ın test yapmadığı belirtiliyor.
İdari mahkemede Sağlık Bakanlığı’na karşı açılan tazminat davasında da, Bakanlığın 159 bin TL ödemesine karar veriliyor.
AIDS tedavisi çok pahalı. Bir aylık tedavi ve ilaç masrafı 7000 euro. Ödenen tazminatlar ancak bir yıllık tedavi ve ilaç parasını karşılıyor. Sağlık Bakanlığı tazminat dışında tedavi ve ilaç parasını karşılamayı kabul etmiyor. Ayrıca babanın yeşil kartı da mahkeme kararından sonra iptal ediliyor. Yiğit’in babası işsiz.
Küçük Yiğit’in bin bir güçlükle bir okula gitmesi sağlanıyor. Ancak hiç arkadaşı yok, herkes ondan kaçıyor. Her hafta bir psikoloğu görüyor.
Oyal ailesi AIHM’ye başvuruyor. Devletin gerekli önlemleri almayarak Yiğit’in yaşamını koruma konusundaki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini, ceza soruşturması açmadığını, bu nedenlerle Sözleşme’nin yaşam hakkının korunmasına ilişkin 2. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürüyor.
Mahkeme kararlarını inceleyen AIHM, Kızılay ve Sağlık Bakanlığı’nın kusurlu olduklarının Türk mahkemelerince saptandığını ve tazminat ödendiğini, ancak ödenen meblağın sadece bir yıllık ilaç ve tedavi masraflarını karşıladığını, Oyal ailesinin bu nedenle borçlandığını ve yoksullaştığını, üstelik yeşil kartlarının iptal edildiğini, Kızılay ve Sağlık Bakanlığı’nın Yiğit’in yaşam boyunca tedavi ve ilaç parasını ödemeleri gerektiğini belirtiyor.
Ayrıca, idare mahkemesindeki sürecin 9 yıl sürdüğünü, oysa böyle bir davanın gecikmemesine özen gösterilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Bu nedenlerle Sözleşme’nin 2. maddesinin ve dava süresinin uzunluğu nedeniyle 6 ve 13. maddelerinin ihlaline karar veriyor. Oyal ailesine 300 bin euro maddi, 78 bin euro manevi tazminat, 3 bin euro avukatlık masrafı ödenmesine hükmediyor. Ayrıca, devletin yaşam boyunca Yiğit’in bütün tıbbi masraflarını ödemesine karar veriyor.
Sonuç şu ki, devletin tasarruf çabaları AIHM tarafından yaşam hakkının ihlali olarak değerlendiriliyor. Bu karardan sonra, acaba devletimiz insan yaşamının her şeyden değerli olduğunu dikkate alıp yaşamdan tasarruf etmekten vazgeçer mi?