Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Doğu Ege adaları ve 12 adanın öyküsü eski ve uzun bir öyküdür. 1976’dan bu yana Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren krizler zincirine ve en son Karaada olayına bakarsak, henüz bitmemiş bir öyküdür.
Ege, 1820 Yunan isyanına dek bir Osmanlı gölü idi. Trablus Savaşı’nda İtalyanlar 12 Ada’yı, Balkan Savaşı’nda Yunanlılar Doğu Ege adalarını işgal ettiler.
1923 Lozan Antlaşması Ege’nin hukuksal statüsünü belirledi. Antlaşmanın 12. maddesi Doğu Ege adalarının (Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya) egemenliğini, silahsızlandırılmaları koşuluyla, Yunanistan’a verir.
Türkiye’nin 3 mil karasuyu içindeki Bozcaada, Gökçeada ve Tavşan adaları ise Türkiye’nin egemenliğinde kalır. Lozan Antlaşması ile Türkiye, 3 mil karasuyu dışında kalan adalar üzerindeki egemenliğinden vazgeçmiştir.

Atina, silahsızlığa uymadı

Lozan Antlaşması’nın 15. maddesi gereğince, Rodos, 12 Ada ve Meis Adası İtalya’ya bırakılır. Lozan’da Karaada’dan söz edilmiyor. Karaada, 1932’de Türkiye ile İtalya arasında yapılan, 12 Ada ve Meis Adası ile Türkiye kıyıları arasındaki deniz sınırının çizilmesi anlaşmasında geçer. Bu anlaşmada aynı zamanda bazı ada ve adacıkların aidiyeti de saptanır. 4 Ocak 1932’de imzalanan anlaşmayla, Türkiye, Karaada’nın İtalya’ya aidiyetini tanır. Anlaşmanın 8 no.lu ekinde, Meis, Karaada ile Türkiye arasındaki sınır çizilir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İtalya ile yapılan 1947 Paris Barış Antlaşması ile, 12 Ada, Meis ve bitişik adacıkların egemenliği Yunanistan’a verilir. Türkiye antlaşmaya taraf değil. Ancak 14/2 maddesi kesin bir koşul öngörür:
“Bu adalar silahsızlandırılacak ve silahsızlandırılmış kalacaktır“ der. Böylelikle, Türkiye’ye çok yakın mesafedeki bu adaların Türkiye’nin güvenliği bakımından taşıdığı önem göz önünde tutularak, Yunanistan’ın egemenliği sınırlandırılır. Antlaşmanın 8 no.lu eki silahsızlandırmanın kapsamına ilişkin.
Ancak Yunanistan bu silahsızlandırma koşuluna uymadı. Aradan geçen süre içinde gerek Doğu Ege adalarını gerek 12 Ada’yı silahlandırdı. Oysa, silahsızlandırma, Yunanistan’ın adalar üzerindeki egemenliğinin koşulu.

Karaada’da silah olamaz

1947 antlaşmasıyla Yunanistan İtalya’nın halefi oldu. Karaada üzerinde İtalya’nın sahip olduğu bütün haklar Yunanistan’a devredildi. Bu nedenle Karaada üzerindeki Yunan egemenliğini sorun yapmak hukuksal ve siyasal bir yanlış olur.
Ancak Karaada, Paris Antlaşması ile silahsızlandırılmış statüde. Yunanistan, antlaşmanın 8 no.lu ekindeki koşullara uyuyor mu? Örneğin, adada askeri birlik, silah, cephane var mı? 8 no.lu ek sadece sınırlı bir kolluk kuvvetine izin veriyor.
Yunanistan’ın bunun dışında bir askeri güç bulundurduğu saptanırsa, Türkiye’nin Yunanistan’dan adanın silahsızlandırılmış statüsüne saygı göstermesini istemeye hakkı var. Paris Antlaşması’na taraf devletlerin de Yunanistan’ı antlaşma yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda uyarmaları gerekir.

Atina’nın genişleme siyaseti

Ege’deki Türk-Yunan anlaşmazlıklarının kökeni, Ege’ye hangi kıyıdan baktığınıza bağlı. Türk kıyısından bakarsanız görünen şu: Ege’de iki kıyı devletinin 6 mil karasuyu dışındaki açık deniz ve uluslararası hava sahasında iki devletin de çıkarları ve hakları var. Her iki tarafın da eşit kullanımına açık. Lozan’da kurulan denge bunu öngörüyor.
Oysa Yunanistan, adaları silahlandırarak, karasularıyla aynı genişlikte olması gereken hava sahasını 10 mile genişleterek, sınırlandırılmamış kıta sahanlığı üzerinde tek taraflı hak iddia ederek, FIR sorumluluğunu egemenlik hakkı gibi kullanarak Ege’de bir genişleme siyaseti izliyor.
Ege’yi bir Yunan denizine dönüştürmek istiyor. Hele karasularını 12 mile genişletirse, bu amacı büyük ölçüde gerçekleşecek. Türkiye’nin amacı ise Ege’nin statükosunu korumak.
Soruna Yunan kıyısından bakarsanız, Türkiye, adaları geri almak istiyor. Yunanistan’ın egemenliğini tehdit ediyor.
Ege sorunları iki devletin çıkarlarını yakından ilgilendiriyor. Bu sorunlar çözülmeden ilişkilerin sağlam bir zemine oturması güç gözüküyor. Ufacık bir olay aniden büyük bir krize dönüşebiliyor. O nedenle, bu sorunlara bir an önce paket halinde çözüm bulunması iki devletin de çıkarlarının bir gereği.