Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ 14 Nisan günü Harp Akademileri Komutanlığı’nda yaptığı konuşmada önemli bazı konulara ilişkin görüşlerini belirtti. Bence çok iyi yaptı. Böylelikle, belirttiği görüşlerin tartışılması olanağını yarattı.
Sayın Başbuğ’un değindiği konulardan biri vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik. Konuşmasında, bu kavram, “Irk ve din farkı gözetmeksizin, ortak kimlik/üst kimlik etrafında her vatandaşı ‘Türk’ saymaktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı saymaktır” şeklinde tanımlanıyor.
Konuşmanın başka bir yerinde, üst kimlik ile alt kimlik ilişkisi açıklanıyor. “Çağdaş demokratik toplumlarda üst/ortak kimliğin dışında, kültürel ikincil kimlik özelliklerinin de dile getirilmesi ve yaşanması mümkündür. Önemli olan, kültürel ikincil kimliklerin bizi bir arada tutan üst/ortak kimliğin önüne geçerek, onu parçalayan egemen bir kimlik haline dönüştürülmemesidir.”
Kimlikler değişken
Günümüzde kimlik sorunları önem kazandı. Kimlik, özne olmakla ilgili. Özneyi, öteki öznelerden ayıran bir kavram. O nedenle de ben-öteki ayrımına dayanıyor. Ben ancak ötekiyle birlikte var olabiliyor. Günümüzde kimlikler kültürlerle birlikte ele alınıyor. Kimlikleri, kültürlere bağlı olarak değişmez bir özellik olarak görmek isteyenler de var.
Oysa, içinde bulunduğumuz küreselleşme çağında, kimlikler çok değişken. Küreselleşme, ulusal sınırlar ötesindeki bağlantılar kurulmasını sağlıyor. Uçak, telefon, bilgisayar, TV, sinema aracılığıyla bireyler başka kültürlerle bağlantı kuruyor. Doğup büyüdüğü dar çevrenin değer sisteminden kopuyor. Bağımsız bir özne olarak kendi yaşamına ilişkin tercihler yapabiliyor. Kimliğini de seçebiliyor.
Kimlik dar kalıba sokulmamalı
Çok kimlikli olabiliyor. Ya da başka bir kimliğe ister entegre, ister asimile olabiliyor. Artık doğuştan elde edilen etnik kimlikler bile önemini yitiriyor. O nedenle kimlikleri dar kalıplara sokmaktan kaçınmalı. İnsanları kimlikleri konusunda rahat bırakmalı. Üst kimlik-alt kimlik gibi hiyerarşileri yaratmamalı.
Onun yerine, cumhuriyete, farklı bireysel kimliklere yer açan, bu kimlikleri tanıyan, bir arada yaşamalarını sağlayan demokratik bir nitelik kazandırmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Sayın Başbuğ da konuşmasında böyle bir yaklaşımı reddetmiyor: “Modern ulus-devlet anlayışı ve liberal demokrasi, bireysel özgürlüklerin önünü kapatmaz. Aksine... bireysel kültürel özgürlükleri genişletir” diyor.
Bireyin kimliği, toplumdaki diğer bireylerle iletişim kurarak, toplumsal bağların güçlenmesiyle anlam kazanır. Çünkü bireysel kimliğin oluşması öteki bireyler tarafından tanınmasına ihtiyaç gösterir. Böylelikle, bireysel kimlik, ortak değerleri içeren bir kimliğe dönüşür.
Bireyselleşmenin önemi
Cumhuriyet ile demokrasi çelişen değil, birbirlerini tamamlayan kavramlar. Türkiye’de cumhuriyetin daha ileri düzeyde demokratikleşmesi için çaba göstermemiz gerek. Her şeyden önce insan hakları, hukuk devleti gibi liberal değerlerin özümsenmesi, yaşama geçirilmesi önemli. Bu konularda hâlâ büyük aksaklıklar olduğunu görüyoruz.
Bunun yanında, farklılıklara yer veren, farklılıkların tanındığı, kabul edildiği, kavga eden değil uyum içinde yaşayan çok kültürlü, çoğulcu bir toplum yaratabilmeliyiz.
Aynı zamanda, toplumsal yaşama katılan, topluma biçim vermeye çalışan, eleştirel bakış açısına sahip aktif yurttaşlar yetiştirebilmeliyiz.
Ancak, bütün bunların önkoşulu, Türk insanının cemaatsel yaşamdan çıkıp bireyselleşmesi, özne olması. Türkiye’de yaşayan insanları bir arada tutacak öğenin, kimlik değil, demokratik bir anayasal düzene bağlılık olduğunu düşünüyorum.