Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hükümetin “açılım” projesinden ne çıkacak bilinmiyor. Ama somut önlemler içerecek bir paketin en temel öğelerinden birinin Kürtçe eğitim olması beklenebilir.
Kürtçe eğitimin çerçevesini Anayasa ve uluslararası belgeler çiziyor. Anayasa devlete, tüm vatandaşlarına Türkçe öğretme yükümlülüğü getiriyor. Anayasa’nın değiştirilmez nitelikteki 3. maddesi devletin dilinin Türkçe olduğunu belirtiyor.
42. maddenin son paragrafı “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyor. 42. maddenin doğurduğu iki sonuç var:

Resmi dil öğretilir
1. Dersler Türkçeden başka bir anadilde okutulamaz
2. Türkçeden başka bir dil anadil olarak öğretilemez. Madde ayrıca, yabancı dillerin öğretilmesinin tabi olacağı esasların kanunla düzenleneceğini belirtiyor.
Konuya ilişkin uluslararası belgeler de devletin resmi dilini öğretmekle görevli olduğunu kabul ediyor. Ancak bunun yanında, devletin vatandaşlarına anadillerini öğrenme olanağını sağlamasını da öngörüyor.
Örneğin, Avrupa Konseyi Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesi, azınlıkların, devlete mali yük getirmeksizin, kendi özel eğitim kurumlarını kurmalarına izin verilmesini istiyor.
Bunun yanında, azınlıkların yaşadığı bölgelerde, devletin kendi eğitim sistemi içinde, azınlıklara kendi dillerinin öğretilmesi olanağını sağlamasını öngörüyor. Türkiye bu sözleşmeye taraf olmayan dört devletten biri. Kürtleri azınlık olarak kabul etmiyor. Ancak söz konusu olan kültürel haklar.

Hak öznesi bireylerdir
Ayrıca, AB Komisyonu raporları ve başka uluslararası belgeler de benzer talepleri içeriyor.
Sözleşmedeki haklar bireysel nitelikte. Dolayısıyla, eğitim hakkı bir topluluğa tanınsa bile, hak öznesi o topluluk üyesi bireyler.
Türkiye, AB reformları çerçevesinde, 2002 yılında, 1983 tarihli Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Yasası’nı değiştirdi. Yasanın adı “Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun” oldu. Yasada Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için özel kurslar açılabileceği belirtiliyor.
Türkiye aynı yıl, özel kursların açılmasıyla ilgili bir de yönetmelik çıkardı. 2003 yılında değiştirilen yönetmelik gereğince, kursları açmak için Milli Eğitim Bakanlığı’nın izni gerekiyor.
Kurslara, en az ilk ve ortaöğretim kurumlarında okuyanlar devam edebiliyor. İlkokul çağında oldukları halde okula devam etmeyenler kurslara alınmıyor.
Yasal altyapının oluşturulmasından sonra, 2004 yılında Batman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana, İstanbul, Van ve Mardin’de Kirmanci lehçesini öğreten kurslar açıldı. Binden fazla mezun verdi. Ancak 2005 yılında, yeterli talep olmadığı için bütün kurslar kapandı.

Garip durumu aşmak için...
Bundan da anlaşılacağı gibi, Kürtçe kurslar için gerekli yasal düzenleme mevcut. Hükümetin yapabileceği, kursların açılmasını kolaylaştırmak, bürokratik formaliteleri azaltmak.
Sorun, okullarda Kürtçenin seçimlik ders olarak okutulup okutulmayacağı. Yukarıda değinilen, Anayasa’nın 42. maddesi buna engel.
Bunun anlamı şu: Okullarda yabancı dil öğretebileceksiniz, ama kendi vatandaşlarınızın anadilini seçimlik ders olarak okutamayacaksınız. Bu garip durum anayasa değiştirilerek aşılabilir. Hükümet bu noktaya kadar ‘açılmak’ isteyecek mi?
Türkiye büyük bir dönüşüm içinde. Tek kültürlü, tek kimlikli bir toplumdan, çok kültürlü, çok kimlikli bir topluma dönüşüyor. İşin içine terörün karışmış olması, bu dönüşümü güç ve acılı yapıyor.
Ama Türkiye bu sürecin sonunda daha demokratik bir ülke olarak çıkacak. Böyle bir dönüşümü yaşayan bütün ülkeler gibi Türkiye de bir yandan bireyler arasındaki farklılıkları kabul etmeyi, öte yandan ulus devleti ve ulusal birliği korumayı, ikisi arasında denge kurmayı öğreniyor. Türkiye bu sürecin sancılarını yaşıyor.