Hükümetin anayasa değişikliği tasarısındaki siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin önerinin Venedik Komisyonu ölçütlerini esas alacağı ve TBMM’den izin alınması koşulunu içereceği hükümet yetkililerinin konuşmalarından anlaşılıyor.
Türkiye’nin Avrupa’da en fazla parti kapatan ülke olduğu, bunun demokrasi açısından önemli bir sorun doğurduğu gerçek. O nedenle, bu demokrasi eksikliğinin nasıl giderileceği üzerinde durmak gerekir.
Avrupa Konseyi organlarının siyasal partilerin kapatılması konusunda kabul ettikleri pek çok belge var. Ancak hepsinin bağlayıcılıkları aynı değil. AİHM kararları kesinleşmiş mahkeme kararları. Devletler bakımından bağlayıcı. Buna karşılık Venedik Komisyonu, anayasa konularında görüş bildiren, raporları bağlayıcı nitelik taşımayan danışsal bir organ.
Venedik Komisyonu’nun 1999 yılında yazdığı siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin raporunda da, siyasal partilere getirilen sınırlamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun olması gerektiği belirtiliyor. Türkiye’deki parti kapatmalarıyla ilgili 2009 raporunda ise, AİHM’nin standartlarının asgari standartlar olduğunu, devletlerin parti kapatmayı, AİHM standartlarının ötesine geçerek daha fazla güçleştirebileceklerini söylüyor.
AİHM ile Venedik Komisyonu arasında siyasal partilerin kapatılması ölçütleri bakımından şöyle bir fark var: AİHM, siyasal parti şiddete başvurmayı öngörmese de, demokrasiyle bağdaşmayan bir programa sahipse, partinin kapatılabileceğini kabul ediyor. Venedik Komisyonu ise, siyasal partilerin ancak şiddete başvurmaları durumunda kapatılmalarını savunuyor. Venedik Komisyonu’nun bu ölçütü, şiddete başvurmadan, demokratik yollardan iktidara gelen ancak demokrasiye son vermeyi amaçlayan siyasal partilere karşı demokrasiyi savunmasız bırakıyor.
Venedik Komisyonu, Türkiye raporunda, siyasal partilerin kapatılması konusunda ortak bir Avrupa modeli bulunmadığını belirttikten sonra, Türkiye ile ilgili şu eleştirileri yapıyor:
1. Anayasa’nın 68/4. maddesi ile Siyasal Partiler Yasası’ndaki kapatma nedenleri çok geniş. AİHM ve Venedik Komisyonu ölçütlerine uymuyor.
2. Parti kapatmaya yol açan sürecin başlatılması, öteki Avrupa ülkelerine göreli olarak daha keyfi nitelikte.
3. Uygulama, Türkiye’de parti kapatmaların, öteki Avrupa ülkelerinden farklı olarak olağanüstü bir önlem değil, anayasanın normal bir biçimde işletilmesi olarak görüldüğünü gösteriyor.
Parti kapatmanın Meclis’in iznine bağlı olmasının Avrupa ülkelerinde ne ölçüde benimsendiği konusunda Venedik Komisyonu raporlarında fazla bilgi yok. Ancak bunun istisnai bir yöntem olduğu anlaşılıyor. Bu istisnalardan biri Almanya. Almanya’da parti kapatma konusunda savcının bir yetkisi yok. Bu yetki Federal Meclis’e ya da Federal Hükümet’e ait.
Buna karşılık, İspanya, Romanya, Bulgaristan, Slovakya gibi ülkelerde parti kapatma sürecini savcı başlatıyor. Savcının kararı üzerinde bir meclis denetimi yok.
Birçok ülkede parti kapatma davaları iki dereceli yargıya tabi. Yüksek Mahkeme’nin kararını Anayasa Mahkemesi temyiz organı olarak inceliyor.
Parti kapatmayı yasama organının iznine bağlamanın sakıncaları açık. Kapatılmak istenen parti de mecliste bulunduğundan, bir çıkar çatışması doğacak. Hiçbir partinin kendi geleceğiyle ilgili böyle bir konuda nesnel, tarafsız bir karar vermesi beklenemez. Kapatılmak istenen parti mecliste çok sayıda milletvekiliyle temsil ediliyorsa, bir karar alınmasını önleyecek. Az sayıda milletvekiline sahip ise, meclisin izin vermesi ve partinin kapatılması olanağı doğacak. Başka bir deyişle, izin sistemi küçük partilerin aleyhine işleyecek.
Bu tür hukuka aykırı sonuçlar doğurabilecek bir sistem yerine, Anayasa’nın 68/4. maddesi ve Siyasal Partiler Yasası’ndaki parti kapatma nedenlerinin azaltılması, devlet yardımından yoksun bırakmak yanında siyasal partinin etkinliklerinin bir süre askıya alınması gibi kapatma dışındaki önlemlere yer verilmesi daha doğru olur. Bunun yanında, Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak kapatma davasına bakması, Anayasa Mahkemesi’nin temyiz mahkemesi olarak görev görmesi de düşünülebilir.
Parti kapatmayı güçleştirmek için gerekli olan, hukuka aykırı sonuçlar doğuracak önlemlerden çok, uygulamaya egemen düşünce yapısının değiştirilmesi.