Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kimsenin kimseyi dinlemediği bir ülkede herkesin telefonunun dinlenmesi, en azından insanların böyle bir kaygı taşıması garip bir durum. Oysa özel alan insan hakları hukukunun temel taşlarından biri. İnsan hakları hukukunun öznesi olan birey, devletin girmesinin yasak olduğu bir alana sahip. Bu alanın dokunulmazlığı var. Devlet sadece bu alana girmemekle değil, aynı zamanda dokunulmazlığını korumakla yükümlü. Bu, demokratik devleti otoriter devletten ayıran en önemli ölçütlerden biri.
Telefon dinlemelerinde devletin özel alana bir müdahalesi söz konusu. Hiç tanımadığınız yabancı bir insan(lar) sizin cinsel yaşamınızdan, hastalıklarınıza, dostlarınızla olan ilişkilerinizden yediğiniz yemeğe kadar özel yaşamınıza ilişkin her ayrıntıyı biliyor. Ve bundan sizin bilginiz yok.
Böylesine ağır bir müdahalenin haklı olabilmesi için dinlemenin çok önemli nedenlere dayanması ve sağlam güvencelere bağlanması gerek. Hele toplumda telefonların dinlendiği konusunda genel bir korku egemense, bu güvencelerin önemi büsbütün artıyor.

Ya öteki kişinin durumu?
Sorunun bir başka yanı daha var. Dinlenen kişinin konuştuğu öteki kişinin özel yaşamı ne olacak? Bu kişinin dinlenmesi için ne haklı bir neden, ne de yargıç izni var.
Anayasa Mahkemesi’nin karara bağladığı dava ile görüşmekte olduğu ve henüz sonuçlanmamış davanın konusu, özel yaşama devletin müdahalesinin ne denli sağlam güvencelere bağlı olduğu.
Yasada yapılan bir değişiklikle dinlemeyle ilgili faaliyetlerin denetimi için “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” adlı bir kurum oluşturulmuş. Kurumun görevi, dinleme yetkisine sahip MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın telefon dinleme faaliyetlerini denetlemek. Her üç kurum da yürütmenin bir parçası.
Denetleyici kurumun başkanını yürütmenin başı olan Başbakan atıyor. Dolayısıyla, hem denetleyen, hem denetlenen yürütme erkine bağlı oluyor. Böyle olunca, bu denetim kurumunun bağımsız ve tarafsız bir kurum olarak görevini yapmasını bekleyebilir misiniz?
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi’nin iletişim kurumunun başkanının başbakan tarafından atanmasını iptal eden kararı yerindedir.
Ama yasada bir de iptal edilmeyen öğeler var. Yasaya göre, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda, MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı birer temsilci bulunduruyorlar. Başka bir deyişle, denetleyenler ile denetlenenler aynı kurumun içinde. Zaten dinlenme korkusuyla yaşayan insanlar, böyle bir kurumun, özel yaşama devletin keyfi müdahalesine karşı bir güvence oluşturduğuna inanabilirler mi?
Oysa Türkiye, 1985’te yürürlüğe giren Avrupa Konseyi “Bireylerin Kişisel Bilgilerinin Otomatik İşlem Görmesine Karşı Korunması Sözleşmesi”ne taraf olsaydı, yukarıdaki sorunlarla karşılaşmayacaktı. Söz konusu sözleşmeye Avrupa Konseyi’nin 47 üyesi devletten 41’i taraf. Taraf olmayanlar, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, San Marino, Türkiye ve Ukrayna.
Türkiye bireyin özel yaşamını koruma konusunda öteki Avrupa devletlerinden daha mı az duyarlı? Kaldı ki, sözleşme telefon dinlemelerini yasaklamıyor, birtakım güvencelere bağlıyor.

Denetim organı şartı
Sözleşmeye ek protokol devletlerin bir denetim organı kurmasını öngörüyor. Bu organ, bağımsız bir organ niteliğinde olmalı. Dinlemeyle ilgili soruşturma ve dinlemeye müdahale etme yetkilerine sahip. Yasaların ihlali söz konusu olduğunda, bu durumu yetkili yargı organının dikkatine getiriyor. Aynı zamanda, elde edilen kişisel bilgilere ilişkin bireylerin şikâyetlerini dinliyor. Türkiye sözleşmeye taraf olup böyle bir organ kursaydı, yukarıdaki sorunlar ortaya çıkmayacaktı.
Teknolojinin hızla geliştiği bir dünyada, telefon dinlemenin de çok kolaylaştığı kuşkusuz. Sorun, teknolojik gelişmelerin birey haklarına saygılı bir şekilde uygulanması. Bunu sağlayacak olan da hukuk.
Teknolojik gelişmelere paralel olarak, hukukun bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına alma sorumluluğu artıyor. Hukuk bu görevini yerine getiremezse, demokrasi ağır yaralar alır.