Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Ergenekon davası” ile ilgili tutuklamalarda, tutukluların sağlık sorunları başlı başına bir sorun olmaya devam ediyor. Kuddusi Okkır’ın tedavisindeki ihmaller nedeniyle ölüp ölmediği konusu AİHM’de.
Birçok tutuklu benzer sorunlarla karşı karşıya. O nedenle, AİHM kararlarının bu konuda ne gibi ilkeler içerdiğine göz atmak yararlı olabilir.
AİHM’in pek çok kararında belirttiği gibi, bireylerin tutukluluk koşulları insan haysiyetine uygun olmalı. Tutuklu olmanın kaçınılmaz bir biçimde yol açtığı güçlüklerin ötesinde güçlükler ya da acılar getirmemeli. Bu çerçevede devletin, kendi gözetimindeki kişilerin sağlığını korumak konusunda bir pozitif yükümlülüğü var. Devlet bu kişilerin sağlığı ile ilgili önlemleri almakla, gereken tedaviyi ve ilaçları sağlamakla yükümlü. Devletin bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi Sözleşme’nin işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3. maddesinin ihlaline yol açıyor.

Dikkate alınan ögeler

Yaşlı, hasta insanların uzun süre tutuklu kalması, tek başına ihlal nedeni olabiliyor. Farbtuhs/Litvanya (2004) davasında, AİHM, 79 yaşında, sakat hasta bir insanın tutuklu kalmasının onur kırıcı bir muamele olduğuna ve 3. maddenin ihlal edildiğine karar vermişti. Bu davada başvurucu 2. Dünya Savaşı sırasında işlediği insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçu nedeniyle yargılanıyordu. Başka bir deyişle, suçun niteliği devletin yükümlülüklerini etkilemiyor.
Hasta bir insanın tutukluluğunun insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele olup olmadığını incelerken AİHM şu ögeleri dikkate alıyor:
a. Tutuklunun sağlık durumu.
b. Tutukluluk sırasında gösterilen bakım ve tedavinin yeterli olup olmadığı.
c. Sağlık durumu göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluk durumunun devamının doğru olup olmayacağı.
d. Hastanın durumunun kötüleşmesi olasılığı.
Tedavi ve Rusya örneği
Tutuklu, hastalığı nedeni ile serbest bırakılmıyorsa, o zaman AİHM, devletin yeterli tedavi ve destek verip vermediğini inceliyor. Aleksanyan/Rusya (2008) davasında, tutuklu bulunan AIDS’li bir hastaya antiretroviral ilacın bir yıl geç verilmesi, ayrıca cezaevindeki hastahanenin antiretroviral tedavi konusunda yeterli uzmanlığa sahip olmaması nedenleriyle, AİHM 3. maddenin ihlaline karar verdi. AİHM’in incelediği noktalardan biri de tutuklu hastanın tedavisine ilişkin kayıtların düzgün tutulup tutulmadığı.
Bu davada, AİHM önce ihtiyati tedbir kararı alarak, Rus hükümetinden hastaya derhal gerekli tedavi ve desteğin verilmesini istedi. Arkasından, ihtiyati tedbir kararı çerçevesinde sorduğu soruların yanıtlanabilmesi amacı ile hükümetin ve başvurucunun tarafsız bir tıbbi komisyon kurmalarını öngördü. AİHM’nin ihtiyati tedbir kararları devlet bakımından bağlayıcı nitelikte.
McGlinchey/İngiltere (2003) davasında, AİHM tutuklunun giderek kötüleşen sağlık durumu karşısında ilgililerin tepkisiz kalmaları, hastaneye çok geç sevk etmeleri nedeniyle 3. maddenin ihlaline karar verdi. 

‘Makul kuşku’ yetmez

Sorunun bir başka yönü daha var. AİHM kararlarına göre, tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine ilişkin “makul kuşku”, tutuklamanın devamı kararı için yetersiz. Yargıç tutuklamanın sürdürülmesine karar verirken, sanığın kaçma, kanıtları ortadan kaldırma ya da yeniden suç işleme olasılığının bulunduğunu somut bir biçimde göstermek zorunda. Tutuklama süresi uzadıkça yargıcın gerekçelerinin daha ayrıntılı ve somut olması gerekiyor.
Kanser ve kalp rahatsızlığı gibi ölümcül hastalıkları bulunan Prof. Yurtkuran’ın kaçma, kanıtları karartma ya da yeniden suç işlemesi beklenemeyeceğine göre tutukluluğunun sürdürülmesini haklı göstermek güç. AİHM’nin incelediği noktalardan biri de böylesine ağır hastalıkları bulunan bir kişinin neden teminatla tahliye edilmediği.

AİHS yasaların üstünde

AİHM kararları devletler bakımından bağlayıcı. Ayrıca Anayasa’nın 90. maddesinde yaptığımız değişiklikle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile yasalar arasında uyuşmazlık varsa, sözleşme hükümlerinin esas alınacağını kabul ettik. Bu nedenlerle, yargılama sürecinde AİHM kararlarının göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa hukuk düzenine uyum sağlamasının on koşulu.