Hapis cezalarının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi Türk yargısının yakından bildiği bir konu. Örneğin, geçen yıllarda aşırı sol örgüt üyesi mahkûmlar F tipi cezaevlerini protesto etmek için uzun süren açlık grevleri yaptılar.
Bunun sonucunda bellek kaybına, beden işlevlerinde düzensizliğe yol açan ve tedavi edilmezse ölümle sonuçlanan Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalandılar. Verilen doktor raporları cezaevi koşullarının bu hastalıkla bağdaşmadığını, iyileşmeleri için ailelerinin yanında tedavi görmelerini belirtti. Bunun üzerine cezalarının infazı ertelendi ve serbest bırakıldılar. Yargı organları bu olaylarda doğru karar verdiler.
Açlık grevi yapan mahkûmların salıverilmeleri ile eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Yurtkuran’ın tahliye taleplerinin reddini karşılaştırırsak şunları görüyoruz:
Açlık grevi yapan mahkûmlar, tek bir doktor raporuyla salıverildiler. Oysa, Prof. Yurtkuran’a 4 Mayıs’ta kanser hastası olduğu için radyoterapi görmesi gerektiğini belirten bir rapor veriliyor. Mahkeme raporda tutuklunun hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi yönünde görüş olması gerektiğini belirterek tahliye talebini reddediyor.
Özel hükümler işletilmeli
8 Haziran’da mahkemeye “Radyoterapi uygulanmaması tutuklunun hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmektedir” şeklinde bir rapor sunuluyor. Mahkeme yeniden tahliye talebini reddediyor. 17 Haziran’da bu kez başka bir hastaneden alınan raporda da radyoterapi uygulanmamasının kesin bir hayati tehlike teşkil ettiği belirtiliyor. Ama Prof. Yurtkuran gene tahliye edilmiyor. Prof. Yurtkuran’ın ayrıca ciddi bir kalp rahatsızlığı var. Kalbini besleyen damarlar çalışmıyor.
Prof. Yurtkuran ile Wernicke-Korsakoff’lu mahkûmlar arasındaki bir başka fark şu: Wernicke-Korsakoff’lu hastalar yargılanmaları sona ermiş, mahkûm olmuş kişiler. Mahkûmların, hastalık nedeniyle salıverilmesi daha güç. Yasalardaki, bu konuya ilişkin özel hükümleri işletmek gerek. Oysa Prof. Yurtkuran tutuklu. Esas olan, yargılamanın tutuksuz yapılması. Tutukluluğunun devamı için gerekli kaçma, kanıtları karartma, yeniden suç işleme kuşkusu gibi nedenler Prof. Yurtkuran gibi ciddi hastalıkları bulunan bir kişi için söz konusu olamayacağına göre, tahliyesine karar vermek çok daha kolay.
AİHM’de sorun yaratabilir
Prof. Yurtkuran nihayet tahliye edildi. Ancak, tahliye taleplerinin reddedildiği dönem içinde olup bitenler, AİHM bakımından sorun yaratabilir. Prof. Yurtkuran’ın sağlık durumunu gösteren doktor raporlarına karşın geç tahliye edilmiş olmasını AİHM’nin insanlık dışı muamele olarak değerlendirmesi ve Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlaline karar vermesi olası.
Bunun yanında, 4 Mayıs, 8 ve 17 Haziran’da radyoterapi görmemesinin yaşamsal tehlike doğurduğunu söyleyen hastane raporlarına karşın radyoterapi yapılmaması, ayrı bir 3. maddenin ihlal nedeni olabilir. 18 Haziran’da Haseki Hastanesi’nde önce baypas ameliyatı, sonra radyoterapi yapılmasına karar verilmesi bu ihlali önlemeye yetmeyecek. AİHM, 4 Mayıs ile 18 Haziran arasında neden radyoterapi yapılmadığını soracak.
Somut nedene dayandırılmalı
Mahkemenin tahliye taleplerinin reddederken ileri sürdüğü “isnat edilen suçun vasıf ve maliyeti, kuvvetli suç şüphesi, tutuklama sebebinin henüz ortadan kalkmamış olması” gerekçesi, AİHM açısından yeterli değil. Türkiye ile ilgili yüzlerce davada AİHM, bu tür genel gerekçeleri tutukluluğun devamı için yeterli görmedi. Türkiye bu nedenle, başvuruculara çok tazminat ödedi. Bütün bu kararlarda, AİHM tek tip, genel ifadelerin tutukluluğun devamı için yeterli olmadığını, tutukluluğun sürdürülmesinin kaçma ya da kanıtları karartma tehlikesi gibi somut nedenlere dayandırılması gerektiğini söyledi.
Ceza yargılamasında kişinin özgürlüğü sınırlandırılabilir. İnsan hakları hukuku bireylerin özgürlüklerinin sınırlandırılmasını ancak “gerekli” durumlarda kabul ediyor.
Prof. Yurtkuran’ın bunca ölümcül hastalıkla boğuşurken, iki ay önce tahliye edilmemesinin yargılama açısından “gerekli” olduğunu söyleyebilir miyiz?