Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa’daki anayasal düzenlemelerle ilgili bir kitap geçti elime. Alec Sweet’in “Yargıçlarla Hükümet Etmek” (Governing With Judges) kitabı. Günümüz demokrasilerinde yargının artan önemini ve yasamaya ortak olmasını anlatıyor. Türkiy e’de bu konuda bir kitap yazılsaydı adı herhalde “Yargıçsız Hükümet Etmek” olurdu. Son anayasa değişiklikleri tasarısı böyle bir kitabın içinde geniş bir yer tutardı.
Türkiye’nin siyasal iktidarların bölük pörçük yaptıkları anayasa değişiklikleri yerine yeni bir anayasaya gereksinimi var. Yeni bir anayasa, askeri yönetimin anayasasından kurtulmak, toplumsal uzlaşı sağlamak, anayasanın bütünlüğünü korumak, değişen Türkiye’nin gereksinmelerini karşılamak için gerekli. Yeni bir anayasanın hazırlanması uzun bir süreç. Bunun geniş katılıma açık, kimseyi dışlamayan demokratik bir süreç olması önemli. Yeni bir anayasa bir siyasal partinin değil, halkın anayasası olmalı. hükümetin hazırladığı anayasa değişiklikleri böyle bir sürecin önünü kapıyor.
Anayasa değişiklik paketinde tartışmaya değer birçok konu var. Ama paketin yöneldiği hedef yargı bağımsızlığı gibi temel bir demokrasi sorunu olunca, tartışmalar ister istemez bu noktada yoğunlaşıyor.
Oysa, hükümet paketten yargının kendisine bağlanması sonucunu doğuracak önerileri çıkarsa, diğer öneriler üzerinde konuşma olanağı doğacak. O zaman diyebileceğiz ki:
- Geçici 15. maddenin çıkarılması, amaç ne olursa olsun, ilke olarak doğru. Ama bu yargılamaya yol açar mı? Simdi bunu tartışalım.
- Çocuk haklarıyla ilgili bir madde konulması ilke olarak doğru. Ancak maddenin içeriği bu mu olmalı?
- Kamu çalışanlarına tanınan haklar ILO Sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı ile uyum içinde mi?
- Pozitif ayrımcılığa izin veren değişiklik doğru. Ama kadın-erkek eşitliği sağlamak için yeterli mi?
- Kamu denetçiliği kurumuna yer verilmesi olumlu bir gelişme. Ancak seçim böyle mi olmalı?
Değişiklik paketi bu haliyle, hükümetin ileri sürdüğü hedeflerden hiçbirine hizmet etmiyor.
Hükümet paketin bir demokratikleşme paketi olduğunu söylüyor. O zaman demokratik bir anayasada yüzde 10 barajının indirilmesi ya da milletvekili dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığıyla sınırlanması gerekmez mi? Yoksa, hükümetin kimseye danışmadan değişiklikleri hazırlayıp, “Söyleyeceğiniz varsa, pazartesine kadar söyleyin” diye süre vermesi mi demokratik?
Hükümet, paketin uluslararası standartlara ve AB istemlerine uygun olduğunu ileri sürüyor. Oysa AB Komisyonu raporlarında Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK’ya üye olmamaları gerektiği belirtiliyor. Bu konudaki Avrupa standartlarını saptayan Avrupa Yargıçlar Konseyi raporunda, HSYK başkanının siyasetçi olmaması, yargıç olmayan üyelerin siyasal organlarca seçilmemeleri öngörülüyor.
Hükümet, paketin halkın iradesini yansıttığı görüşünde. Oysa, referandum durumunda paketin tümünü oylamaya sunarak halkın önerilerle ilgili serbest bir tercih yapmasını önlüyor. Halkın iradesine saygı bu mu?
Bu konuda Venedik Komisyonu’nun 2006 yılında kabul ettiği “Referandumlar Hakkında Doğru Uygulamalar” başlıklı raporunda önemli tavsiyeler var.
“Referanduma sunulan metinlerin usul bakımından geçerliliği” başlığı altında şu görüşlere yer veriliyor: “Serbest bir oylama için mutlaka gerekli olan, (metnin) içerik bakımından birliğe sahip olmasıdır. Seçmenlerin aralarında asli bir bağ olmayan farklı konularda tek bir oy kullanmaları istenmemelidir. Çünkü böyle durumlarda birinin lehinde, diğerinin aleyhinde olabilirler. Metin birbirinden ayrı konuları içeriyorsa halka birkaç soru sorulmalıdır.” Venedik Komisyonu, bu nedenlerle geçersiz olacak bir metnin referanduma sunulmaması gerektiğini belirtiyor.
Değişiklik paketindeki çocuk hakları ile HSYK arasında nasıl bir bağ var?
Hükümetin anayasa değişiklik önerilerinin, demokratik, uluslararası standartlara uygun, halk iradesine saygılı olmadığı açık. Üstelik yeni bir kriz yaratma potansiyelini taşıyor. Bu aşamada hükümetin yapabileceği en doğru davranış, önerileri geri çekmek ve yeni bir anayasa yapılmasının önünü açmak.