Yazarlar Rusya'yı ayakta tutan miras

Rusya'yı ayakta tutan miras

31.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Rusya'yı ayakta tutan miras

Rusyayı ayakta tutan miras

Zülfü LİVANELi

Rusya, bugün kargaşa ve kaos dolu geçiş döneminde bile ayakta kalmasını Sovyetler Birliği döneminin olağanüstü sanayileşme çabasına, verilen eğitimle, altyapı seferberliğine borçlu
SİZE bir soru: Türkiye'nin dış ticaret açığını kapatmasını hatta ihracatını ithalatının üstüne çıkarmasını ister miydiniz?
Ya enflasyonunu yüzde 7'ye indirmesini?
Türkiye'nin bütün kentlerinin merkezi ısıtmaya kavuşmasına, meskenlerde devamlı sıcak su akmasına, bütün büyük şehirlerin metroyla ulaşım sağlamasına ne derdiniz?
Ya tıpta, uzay yarışında, silah teknolojisinde, uçak yapımında dünyaya damga vurmasına?
* * *
İşte bütün bu saydıklarımız Rusya'da mevcut!
Rusya Federasyonu yılda 60 milyar dolarlık ithalat yapıyor ama ihracatı 80 milyar dolar. Yani 20 milyar dolar fazlası var.
Enflasyonu yüzde 7.
Bütün ülke altyapıya kavuşmuş durumda. Enerjileri çok bol.
Moskova, geniş bulvarları, bakımlı binaları ve enerji bolluğunu yansıtan, her gece pırıl pırıl aydınlattığı görkemli yapılarıyla nefis bir şehir.
Ne gecekondu var, ne de kargacık burgacık sokaklar!
Hiçbir yer kokmuyor!
Her gün milyonlarca insan, dünyanın belki de en güzel metrosuyla yolculuk yapıyor.
* * *
Diyeceksiniz ki bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Hani Rusya'da açlık sefalet kol geziyordu, hani intiharlar artmıştı?
Rusya tam anlamıyla bir geçiş dönemi yaşıyor. Bu yüzden de çelişkilerle dolu bir ülke.
Rusya, tarihte ilk kez sınıflı bir toplumdan sınıfsız topluma geçiş mücadelesi vermişti.
Bugünlerde ise sınıfsız toplumu tekrar sınıflı hale getirmek için uğraşıyor.
Dünya tarihinde ilk kez sosyalist ekonomiyi kapitalist ekonomiye çevirme süreci yaşanıyor.
Kargaşa ve kaosun nedeni bu!
* * *
Rusya, bu geçiş döneminde bile ayakta kalmasını Sovyetler Birliği döneminin olağanüstü sanayileşme çabasına ve o dönemde verilen eğitimle, altyapı seferberliğine borçlu.
Stalin dönemi zalim bir dönemdi ama bugünkü Rusya'nın yaşam temellerini de Stalin attı.
Moskova'da görüştüğümüz Gorbaçov'a bunu sordum: "Bugün bütün dünya Sovyetler Birliği'nin negatif yanlarını konuşuyor ama bu yönetimin bir de olumlu yanları vardı!" dedim. "Sovyet rejimi yüz milyonlarca insana aş, iş, sağlık hizmeti, eğitim ve altyapı sağladı. Uzayda Amerika ile yarıştı. Uzaya insan gönderen ilk ülke oldu. Kendi teknolojisiyle uçaklar, füzeler, uzay araçları imal etti. Kimseyi aç açık bırakmadığı gibi, dünyanın en eğitimli ulusunu ortaya çıkardı."
Gorbaçov bütün dediklerime hak verdi. "Söyledikleriniz doğrudur" dedi. "Eksiğimiz demokrasiydi. Eğer bütün bunları diktatörlükle değil de açık topluma, demokrasiye geçerek yapabilseydik bizi kimse tutamazdı."
Mihail Sergeyeviç Gorbaçov'un giriştiği tarihsel deney de buydu işte!
* * *
1917 devrimi bütün dünyada entellektüel bir heyecan uyandırmıştı. Çünkü dünya yeni bir döneme giriyor, insanın insanı ezmesi, sömürmesi tarihe karışıyordu. Büyük rüyanın gerçekleşmesiydi bu.
Rosa Luxemburg Berlin'de Die Junge Garde gazetesinde 2 - 4 Aralık 1918 tarihinde yayınlanan "Toplumu Sosyalistleştirmek" adlı makalesinde şöyle diyordu: "Hiç kimse sosyalizmi tembel, bencil, düşüncesiz insanlarla gerçekleştiremez. Sosyalist bir toplum, toplumun genel yararı için ihtirasla, coşkuyla dolu, hemcinslerine sempatiyle bakan, diğer insanlar için kendini feda etmeye hazır, cesur ve en zoru başarmak için gereken kararlılığa sahip insanlara ihtiyaç duyar."
Peki böyle insanlar var mıydı?
Luxemburg bunu şöyle cevaplıyor: "Böyle bir insanlığın gelişmesi için bir yüzyıla ya da onyıllara ihtiyacımız yok. Tam şimdi, devrim sırasında, mücadele içinde proletarya gerekli idealizmi öğreniyor ve çok yakında entellektüel olgunluğa ulaşacak."
Rusya'daki devrimden sonra, yeni sosyalist insanı yaratmak için böylesine büyük ve ışıltılı umutlar yeşeriyordu.
Bu umutlar sayesindedir ki milyonlarca insan mobilize edilebildi ve dünyanın ilk sosyalist toplumunu kurmak için kuşaklar kendini feda etti.
Bugün Rusya'nın kaymağını yediği zenginliği, altyapıyı, eğitimi kuran toplumsal ruh, bu heyecandan kaynaklanıyordu.
* * *
Düşünecek olursanız Çarlık Rusya'sının köhne düzeninden, çağa damgasını vuran modern bir rejim yaratmak kolay değildi.
Rusya ve Türkiye arasındaki parallellikleri sıralamak, bu güçlüğü anlamamıza yardımcı olur kanısındayım.
Osmanlı İmparatorluğu, Rusya Çarlığından daha büyük ve daha kapsamlı bir devletti.
Farklı dönemlerde de olsa reform hareketlerine giriştiler.
Rusya'da Çar Büyük Petro'nun reformcu ve merkantilizmi yerleştiren anlayışı ülkedeki pek çok şeyi değiştirdi. Biz Büyük Petro'ya, Deli Petro adını verdik. Çünkü bize göre delilik olan reform hareketlerine girişmişti.
Osmanlı İmparatoruğu'nda reform özleyen padişah Üçüncü Selim ise, "Eski köye yeni adet çıkarma!"nın cezasını canıyla ödedi.
20. yüzyıl başlarında bizde İttihatçılar, Rusya'daki Kerenski hükümeti ile geçiş dönemleri yaşandı.
İki imparatorluk da Birinci Dünya Savaşı'na katıldı.
Savaş sonunda iki imparatorluk da (5 - 10 yıl farkla da olsa) tasfiye edildi.
Rusya'da Leninizm, Türkiye'de ise biraz daha geç olarak Kemalist rejim kuruldu.
Çar - Padişah, Lenin - Atatürk, ikinci adamlar Stalin - İnönü, Brejnev -Demirel benzerliklerini Gorbaçov ve Özal'a kadar uzatmak mümkün.
Ama sonuçta Sovyetler Birliği akıl almaz büyüklükteki coğrafyayı kalkındırır, dünyada süper güç olur, eğitimini ve altyapısını tamamlarken biz kendi iç göçlerimizin istilası altında, giderek köylüleşen, giderek itibar yitiren, ne İslam dünyasına, ne Batı'ya yaranabilen, gittikçe yalnızlaşan ve kendi iç sorunlarına yenik düşen bir ülke konumuna girdik.
Bütün sarsıntılara rağmen Rusya bugün G - 7 zenginler kulübüne kabul ediliyor.
Hala hatırı sayılan, sözü dinlenen bir güç.
Ya biz nerelerdeyiz?

YARIN: 20. yüzyılda açılan fark


Yazara Email livaneli@milliyet.com.tr