"ÖNCE yalnızlığa terk et. Sonra öldür!"İtalya'da, güç odaklarına çomak sokan kişileri hedef alan
devlet ve devlet bağlantılı cinayetlerin klasik formülüdür bu. Esrar perdesi ardında kalan pek çok
"büyük cinayetin" Çizme'de böyle işlendiği iddia edilir. Otoyolda havaya uçurulan ünlü Savcı
Giovanni Falcone'den, yol kenarında karısıyla birlikte kurşunlanan
Della Chiesa'ya dek, sayısız cinayetin ardındaki formül budur. Öylesine açık ve bilinen bir formüldür ki bu, üzerinde sayısız yazı yazılmış; filmler yapılmıştır. (Bak. Francesco Rosi: "Muhteşem Cesetler")
Akın Birdal'ın vurulduğunu duyunca, nedense aklıma ilk gelen şey bu oldu. Bugünlerde İtalya'yı sık sık düşünüyorum. Yalnız suikastlar, cinayetler değil; bazı büyük siyasi projeler ve değişim modelleri de İtalya'yı aklıma düşürüyor. Şu
"sahaya inme" meselesi mesela! Bu deyimi her duyduğumda, içime bir karabasan çöküyor:
"İtalya'da gördüğüm her kötü filmin, bir kötü kopyasını da bir kez daha burada seyretmeye mecbur muyum?" şeklinde düşünmekten kendimi alamıyorum.
Erez'in amacı,
"İtalya'daki Forza İtalia gibi bir hareket oluşturmak ve bu zihniyeti iktidara taşımakmış" (7 Mayıs, 1998 E. Özkök - Hürriyet)
'96 seçimlerinde merkez soldaki
"Zeytin Dalı İttifakı" tarafından hezimete uğratılan; başarısızlığı açıkça tescil edilmiş bu hareket neden ithal ediliyor? Kamuoyunun bilgisizliği ya da hafıza kaybından mı yararlanılmak isteniyor?
Berlusconi hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim:
Medya devi
Silvio Berlusconi, 1994'te adı sanı duyulmamış
"Forza İtalia hareketi" ile
"sahaya inmeye" kalktığında, İtalyan siyaseti bir büyük kirlenme yaşıyor, partilerin oyları ufalanıyor, siyasi yelpaze parçalanıyor, bir iktidar boşluğu yaşanıyordu.
Kamuoyu yoklamalarına göre, halkın siyasi kurumlara güveni iflas etmişti. Meclis'e güven % 23'e; partilere güven de % 16'ya inmişti.
İktidar boşluğunu, orada Silahlı Kuvvetler değil,
"Temiz Eller" savcıları dolduruyordu. Savcılar, yoz siyasi sınıfı sorguluyor, her geçen gün haklarında yeni bir soruşturma açıyordu.
"Temiz Eller"i yürütenlerin baş hedefi de, vergi kaçakçılığı ve rüşvet iddiaları ile suçlanan
Silvio Berlusconi'nin kendisiydi.
İşte bu ortamda
Berlusconi, "en iyi savunma saldırıdır" mantığı ile siyasete girdi. Sahip olduğu 3 özel TV kanalı,
gazete ve dergiler sayesinde kendisine gereken popülariteyi temin edecek, bunları propaganda aracı olarak kullanacaktı.
Tüm demokratları dehşet içinde bırakan kararını da açıklarken,
"İtalya komünistlerin (Berlusconi'ye göre güçlüleri sorgulayan yargıçlar da komünistti!) eline düşmek üzere. Özgürlükler elden gidiyor. Ben sahaya iniyorum!" dedi.
Futbol terminolojisinden alınmış, o meşhur
"sahaya iniyorum!" lafı siyaset jargonuna işte böyle intikal etti. Milan takımının sahibi olması hasebiyle
Berlusconi futbolun kitleler üzerindeki etkisini biliyor; TV'lerinin yanı sıra, futbol popülizmini kullanmak istiyordu.
"Sahaya inmek" lafı bu yüzden aydınları çıldırttı ve yıllarca alay, istihza konusu oldu.
Mütevazi bir banka memuruyken, müteahhitliğe el atan, dönemin başbakanı
Craxi'nin sunduğu olanaklar ve yasa boşluklarıyla, özel TV krallığını kuran
Berlusconi; arkadan bir dizi büyük mağaza, sigorta ve finans şirketi de edinmişti. Müthiş bir
"pazarlamacı" ve
"satış dehası" olduğu biliniyordu ama siyasete dair fikri yoktu. Fakat o olmayan bir parti ve olmayan siyasi fikirleri satacak denli güveniyordu
"pazarlama" yeteneğine. Kendisi ne kadar
"uyanıksa", sokaktaki vatandaş da o kadar
"gerzekti."
Mesele, halka duymak istediğini sunmak; siyaseti olabildiğince basite indirgemekti. Sağ - sol ayrımı bırakılmalıydı mesela.
"Kirlenmiş eski siyasete" karşın,
"yeni bir merkez" oluşturulmalıydı.
"Yeniliğin simgesi" ve yeni büyük merkezin
"tutkalı" o olacaktı! (Geçen cuma, "Siyaset Meydanı"nda Erez'in ağzından buna benzer şeyler duydum...) Buna ilaveten
"Herkese vergi indirimi, 1 milyon kişiye iş!" gibi birkaç slogan attın mı bu iş biterdi.
Aslında
"Forza İtalia" sadece
Berlusconi demekti ama buna bir de parti icat etmek gerekti.
Berlusconi bunun için şirketlerinde çalışan yöneticilere ve ülke sathındaki bağlantılarına başvuracaktı. Taban da bu şekilde temin edilebilirdi!
Partiye yazılan yönetici ekipler önce özel kurslardan geçirildiler. Üyelere halk önünde konuşma ve medya ile ilişkiler dersleri verildi. Medyanın önemini
Berlusconi'den iyi bilen olamazdı.
"Medya + Popülizm + Pazarlama" üzerine kurulan
"Forza İtalia" birkaç futbol sloganı (Haydi İtalyam ileri! gibi) ile şişirildi mi, başarı garantiydi!
"Model" diye bize sunulan hareket bu işte: Büyük bir sabun köpüğü ve siyaset opereti! Ülkesini değilse de kendi paçasını kurtarmayı başaran bir şarlatandır
Berlusconi. Siyasi atılımının tek hedefi bu olmuştur.
Hakkında 3 yıl hapis cezası istemi ile yargılanan bu şahıs bize hala nasıl örnek gösterilir? Böyle bir model hala nasıl konuşulur, nasıl sözü edilir? Biz bu kadar aptal mıyız?
Yazara E-Posta:
cerrahoglu@milliyet.com.tr