Yazarlar Sandığından da kötü

Sandığından da kötü

31.01.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ali Sirmen

Sandığından da kötü

Evet canım kardeşim, durum sandığından daha kötü.
Biliyorum canım kardeşim, artık bu kadar kötü haber ve yorumdan sıkılıyor, kendini başka şeylerle eğliyorsun.
Doğrusu, sana eskiden olduğu kadar kızamıyorum. Çünkü aynı şeamet bombardımanı altında ben de bunalıyor ve zaman zaman TV ekranlarında, zaping ile oyalayıcı film gösteren kanallara kaçıyorum.
Senin gibi ben de hata ediyorum.
Ama biz böyle davranmayı sürdürsek, sonumuz hayrolmayacak.
Duruma şöyle bir bakalım canım kardeşim:
Çarşamba günü Radikal'deki köşesinde Mine G. Fransa'daki uzman kuruluşun, dilimizi de bilen, ülkemizi iyi tanıyan yetkilisiyle yaptığı konuşmayı aktarıyordu, kimi isimleri açıkça vermeden. Yazıyı dikkatle okuyunca, ortaya korkunç bir tablo çıkıyordu.
Yetkili, adlar da vererek, Türkiye'de kimi Anadolu Kaplanları'nın sanayii girişimlerinin temelinde, uyuşturucu kaçakçılığından kaynaklanan bir sermaye birikimi yattığını açıkça söylüyordu.
Yani bizim yetkililerin ileri sürdüklerinin tersine, Türkiye'de uyuşturucuyla mücadele falan, fasa fisoydu. Daha kötüsü, Türk ekonomisinin çoğu kayıt dışına kaymakta ve köklü oturmuş kuruluşların, kimi girişimlerin dışında, kaynağını karaparadan alan yeni bir kapitalizm oluşmaktadır.
Kısacası, 27 Ocak günü, Ankara'da yaptığı konuşmada Doğu Perinçek'in de belirttiği gibi, "Türk ekonomisi uyuşturucu bağımlısı hale gelmekte."
Durum böyle olup, karapara ekonominin temelini oluşturunca, bir yeniden yapılanmaya gidemeden, siyasal iktidarların bu ekonomiyi tepe taklak etme riskini göze almadan, bu bozuklukluğu düzeltmeye uğraşmalarını beklemek abes oluyor.
Eh, yıllardır vergi tabanını genişletmeyi bile beceremeyen siyasal iktidarlarımız böyle bir riski göze alamayacakları da ortada olduğuna göre...
Bu durumda, Susurluk'ta Mercedes'e çarpan kamyonun bizim sandığımızın aksine bir şeyi değiştirmemiş olmasının nedenlerini anlamak kolaylaşıyor değil mi?
Sanıyorum, dikkatli gazete okuyucuları, biraz özenli gözlemciler, söylenenlerin tersine fazla bir şeyin değişmediğini rahatlıkla görüyorlar.
Baksana kardeşim!
Oral Çelik serbest, ama Manisa'da işkence gören kızlar, gençler mahkum oluyorlar. Aranan firari şefler, acılı Mehmet Ağar'ın, bütün arkadaşlarınca sevilen başarılı, ama yaşamının baharında dünyaya veda eden kızının cenaze töreninde, basının ve kamuoyunun gözleri önünde geziniyorlar.
Hani, Susurluk'tan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı?
Bu arada, yazılarını senin de kaçırmamanı salık verebileceğim, arkadaşımız Fikret Bila Milliyet'teki "Kulis" köşesinde dünkü "Miğfer ve sarık" başlıklı yazısında, kimilerinin "askerin miğferini görmektense, hocanın sarığını görmek daha iyidir" düşüncesi içinde olduklarını vurguluyordu.
Demokratik bir toplumu isteyen bizler, her ikisini de saf dışı bırakmak zorundayız. Önce bunu vurguladıktan sonra, yukarıdaki görüşü ileri sürenlerin aymazlığını da görmek zorundayız.
Olayları izleyenler, Hoca'nın kendi sarıklı silahlı gücünü yetiştirmekte olduğunu, günü geldiğinde sarığın yerini sarıklı miğferin alması için hazırlıkların hızla ilerlediğini görüyorlar.
Ama kimileri bunu görmemekte direniyor.
Evet kardeşim durum sandığından da çok daha kötü.