YazarlarSchrödinger'in kedisi

Schrödinger'in kedisi

15.07.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Schrödinger'in kedisi

Schrödingerin kedisi

Şahin Alpay

"Schrödinger'in kedisi," saydam olmayan bir kutuda yaşar. Kutunun içinde radyoaktif bir madde ve onun harekete geçirdiği bir aygıt vardır. Işınlar aygıttaki düğmelerden biriyle temas ederse, kediye gıda verilir; ötekisiyle temas ederse zehir...
Eski fizik bilimine göre, ancak iki olasılık söz konusudur: Kedi ya beslenir ya da zehirlenir; ya yaşar ya da ölür. Yeni fizik bilimine göre ise, "kuvantum aleminde" kimi birbiriyle çelişen her türlü olasılık mevcuttur. Kuvantum olasılıkları Schröndinger'in kedisinin aynı zamanda hem beslenmesini, hem zehirlenmesini; dolayısıyla hem canlı, hem ölü olmasını mümkün kılar.
"Schrödinger'in kedisi," yeni fizik biliminin maskotu. Kuvantum fizikçisi Erwin Schrödinger 'in, eski bilim anlayışına ve sağduyuya göre imkansız şeylerin kuvantum gerçekliğinde pekala mümkün olduğunu göstermek için geliştirdiği bir örnek.
Ian Marshall ve Danah Zohar 'ın birlikte kaleme aldıkları kitap (Schrödinger'in Kedisinden Kim Korkar? / Who's Afraid of Schrödinger's Cat? Bloomsbury, London 1997) da sayfalarını bu örnekle açıyor. Ve 20. yüzyılda klasik (Newton'cu) fiziğin yerine geçen kuvantum fiziğinin bilim alanında yol açtığı devrimsel değişiklikleri anlatıyor:
15 ve 16. yüzyıllarda Copernicus, Galileo, Kepler ve Bacon 'un teorileriyle başlayıp, Newton 'un 1687'de yayımlanan Principia adlı yapıtıyla kemale eren Birinci Bilim Devrimi ile bilim, felsefe ve dinden ayrıldı. Felsefe ve din gerçeklerini vahiy ve düşünceye dayandırıyordu; bilimin gerçeği ise, gözleme...
Bilim adamının görevi, gözlem yapmak, bulgularını analiz ederek bunlardan bir takım yasalar ve genel teoriler çıkarmak, bu teorileri bilimsel metod uyarınca yapılan deneylerle sınamaktı. Newton'cu bilimin amacı, olgular arasındaki nedensellik ilişkilerinin keşfi ve bu temelde öndeyilerde, kestirimlerde bulunmaktı. Bilimin nesnelliğinin (objektifliğinin) güvencesi, gözlemci ile gözlemlenen arasında kesin bir sınır çekilmesini; gözlemcinin herhangi bir değerden bağımsız olmasını, etkilenmemesini gerektiriyordu...
20. yüzyılda bilimde bir "paradigma" değişimi yaşandı. Einstein 'in relativite teorisiyle gelişen ve (yüzyılın sonuna doğru) kaos (chaos) ve karmaşıklık (complexity) teorileriyle ile olgunluğa varan yeni bilimin amacı, olgular arasındaki determinizmin ve nedenselliğin, doğadaki düzenliliğin keşfi olmaktan çıktı; doğadaki raslantısallığı, indeterminizmi, nedensizliği (acausality) ve kendi kendini örgütleyen karmaşıklığı betimleme çabası haline geldi. Gözlemci ile gözlemlenen arasına duvar çekme çabası anlamını yitirdi; zira bu ilişkiye interaktivitenin, yani karşılıklı etkileşimin hakim olduğu anlaşıldı...
Marshall ve Zohar'ın, içeriği hakkında bir fikir vermeye çalıştığım kitapları, gerçekten MUHTEŞEM bir kitap. Çünkü bilim alanındaki gelişmeleri öğrenmek isteyen herkesin anlayabileceği bir yalınlık ve ustalıkla kaleme alınmış. Yazarların da belirttiği üzere, "bilim adamları arasında bile yeni bilimin temel kavramlarını anlamakta güçlük çekenlerin az olmadığı" dikkate alınırsa, bunun önemi daha iyi anlaşılabilir.
Çoğumuz farkında değiliz, ama eski bilim anlayışının yerinde yeller esmekte. Bilimdeki değişmeler, her zaman insan düşüncesinde ve yaşam tarzındaki büyük değişmelerin habercisi olduğuna göre, bilimdeki gelişmeler hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Marshall ve Zohar'ın kitaplarını İngilizce okuyan bütün okurlarıma hararetle tavsiye ediyorum. Umarım yayınevlerimizden biri de kitabı (itinayla) dilimize kazandırmak için hemen harekete geçer.

Yazara Emailsahin.alpay@milliyet.com.tr

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler