Selva Demiralp

Selva Demiralp

sdemiralp@ku.edu.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Merkez’in çarşamba günkü toplantısı sonrasında politika faizinde herhangi bir değişikliğe gitmemesi piyasalarca beklenen bir adımdı. Ancak kararın beklenen bir adım olması Merkez’in iyi iletişimi ya da mevcut kararın ekonomik veriyle desteklendiği için öngörülebildiği anlamına gelmiyor.
Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum. Merkez Bankası gerçekten çok zor bir işi üstlenmiş durumda. Maliyet kaynaklı enflasyon, para politikasının en zor kontrol edebildiği enflasyon tipi. Çünkü enflasyonu düşürmek için attığınız adım talebi daha da daraltarak ekonomik dengeleri bozabiliyor. Ekonomik büyümenin neredeyse durma noktasına geldiği bir ortamda hele de seçim arifesinde faiz artışına gitmek gerçekten zor.
Öte yandan, sene başında yüzde 5’lik bir enflasyon hedefini yineleyen ve bu hedefin samimiyetine inanmamızı söyleyen bir Merkez Bankası var karşımızda. Çok değil birkaç ay öncesine gidip bakalım. 27 Ocak’taki enflasyon raporu toplantısında yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 5.5 olarak belirtildi. O zamandan beri döviz kuru yüzde 14 üzerinde değer kaybı yaşadı. Kurdaki her yüzde 1’lik değer kaybının enflasyonu yaklaşık 15 baz puan yükselttiği göz önünde bulundurulursa bu durum sene sonu enflasyon tahmininin en az iki puan yükselerek 7.5’e oturması demek. Eğer Merkez yüzde 5’lik enflasyon hedefinde gerçekçi ise o zaman sırf Ocak sonundan bu yana kurda yaşanan artışın enflasyon üzerindeki etkisini bertaraf etmek için faiz artırması gerekirdi.
Merkez’i faizleri neden yükseltmediği konusunda eleştirmiyorum. Çünkü içinde bulunduğu zor durumu anlıyorum. Ancak bugün geldiğimiz noktanın sene başında yüzde 5’lik enflasyon hedefini belirlerken de az çok tahmin edilebilir olduğunu düşünüyorum. Enflasyon hedefi tek başına Merkez Bankası tarafından değil hükümetle beraber belirlenen bir hedef. 2015 yılında Fed’in faiz artırımı ihtimalinin artması ve bunun kuru yukarı yönlü baskılaması sene başında biliniyordu. Kur yükselirse enflasyonun yükseleceği ve bu durumda enflasyonu yüzde 5’lik hedefe çekmek için faizlerin artırılması gerektiği de biliniyordu. Eğer seçim öncesi faiz artırımlarının mümkün olmayacağı düşünüldüyse o zaman yüzde 5’lik hedefte neden ısrar edildi? Baz etkisi, petrol fiyatlarındaki düşüş beklentisi, Fed’in faiz artırımını geciktirmesi ve dolayısıyla kurun sakin olması beklentisi diyebilirsiniz. Ancak bütün bunlardan sadece baz etkisi somut bir veri. Diğerleri son derece riskli tahminler ve bu tür hassas tahminleri yaparken muhafazakar olmakta her zaman fayda var.
Ulaşılamayacak bir hedef seçmek yerine daha mütevazı ama ulaşılması mümkün olan bir hedef seçmek Merkez Bankası kredibilitesi ve dolayısıyla beklenti yönetimi için çok önemli. Eğer enflasyonla mücadele için faizler yükseltilemiyorsa o zaman enflasyon hedefinin yükseltilmesi ve verilen hedefin tutturulması düşük hedef koyup tutturamamaktan daha doğru ve tutarlı bir politika olacaktır.
İletişim temel sorun
Para politikasında en temel sorun iletişim. Bir karşılaştırma yapalım. Eğer Fed şartlar şu şekilde geliştiği zaman bunu yaparım derse ya o dediğini yapıyor ya da neden yapamadığına dair bir açıklama getiriyor. Bizde ise sorun öncelikle yapılacak olanın net ifade edilememesi ve sonra da yapılacak denen şey yapılamazsa bir açıklama gelmemesi. Örneğin, Merkez’in politika metninde “getiri eğrisini yataya yakın tutmak” şeklinde bir ifade yer alıyor bir süredir. Bu şu demek: Eğer uzun vadeli faizler düşerse enflasyon beklentileri de düşeceğinden politika faizini indiririz, uzun vadeli faizler yükselirse de politika faizini yükseltiriz. Mart toplantısından beri gösterge faiz 109 baz puan arttı. Buna rağmen çarşamba günkü toplantıda politika faizi yükselmediği gibi söz konusu ifade de metinden çıkarılmadı. Dediğim gibi, faizlerin neden yükselmediğine değil itirazım. Ama neyin neden yapıldığının izah edilmesi gerekiyor.